29 Aralık 2014 Pazartesi








4912. Bolum: Cemaat
3. Ordu Komutanı, pek çok yerde radikal konuşmaları ile
bilinen, hükümet hakkında ağır eleştirilerde bulunan, aşırı laik
görüşlerini her fırsatta dile getiren, dini grup ve cemaatlere karşı
görev gereği de olsa tavır alan herkesi destekler gözüken, bu
çalışmaları cesaretlendirme yönünde bir tutum içinde olan bir
kişiydi. Belki öyle biri değildi ama çevresinde bu havayı hissettirmişti,
dini grup ve tarikatlara karşı müsamahasız bir kişi
olarak biliniyordu. Recep Albay aslında klasik bir jandarma
komutanıydı; belki askerlerin son yıllardaki tavırlarının etkisinde
kalarak aşırı laik yönünü fazlaca öne çıkarmış, klasik polisjandarma
görev ayrımında yasal yetkileriyle sınırlı kalmayıp her şeyi
yapmayı kendisinde hak gören, görev bölgesini genişletmek isteyen,
bununla birlikte aşırı yönleri çok fazla ve baskın olmayan biriydi.
İzinsiz çalışan Kuran kurslarına yönelik Erzincan'da savcı İlhan
Cihaner denetiminde, polis ve jandarma ile beraber başlatılan
soruşturmalar hızla ilerleyip İsmailağa Cemaatine kayıyor.
Emniyetten bilgi sızdığı iddiaları olduğundan soruşturma ağırlıklı
olarak jandarmaya veriliyor, polis bölgesinde de jandarmanın görev
yapması savcı tarafından isteniyor ve bu sağlanıyor (bu, savcı
Cihaner'in yanlış bir davranışıdır). Is-mailağa Cemaatine yönelik
soruşturma genişliyor, bu çevreye yakın herkes ilişkilendirilerek
başka illerdeki irtibatlı kişiler de operasyonun hedefi haline
getiriliyor. Erzincan dışındaki illerde de bazı kişiler dinleniyor, hedef
kişi sayısı 235 e ulaşıyor. Ülkemizdeki siyaset anlayışında bir
partiyi destekleyip ona oy vererek iktidara taşıyanların o partinin
olanaklarından ne-malanmak istemesi herkesin malumu. Bu
mantık gereği nasıl geçmişte sol belediyelerde sol fraksiyonlar
güçlerine göre belediyelere kendi gruplarından işçi alınmasını,
kendilerine çıkar sağlanmasını istemişlerse bugün de oy ve destek
veren cemaat, tarikat ve dini gruplar güçlerine göre mahalli
yönetimlerde işe alma, ihale, ruhsat gibi olanakların kendilerine
sağlanmasını istiyor. Bu anlamda bir kadrolaşmanın var olduğu da
bilinen hususlardandır. Erzincan'da savcı Cihaner'in yaptığı
4922. Bolum: Cemaat
tahkikatta da bu türden kadrolaşma örneklerinin bolca tespit
edildiği anlaşılıyor.
İlhan Cihaner sadece soruşturmayı talimat vererek jandarma
marifetiyle yürütmekle kalmayıp sanki bir polis ya da jandarma gibi
bilgi kaynaklan (ihbarcı ya da ajan) ile de görüşmeye başlıyor, bilgi
alıyor ve bu bilgilerin bir kısmım jandarmaya yönlendiriyor. Ayrıca
yeni kaynaklar bulunması için çalışıyor. Bu arada savcı Cihaner
yalnızca kendisinin bildiği, herkesten gizlediği ikinci bir soruşturma
daha açıyor. Bu dosyanın Fethul-lah Gülen cemaatinin bölgedeki
örgütlemesi üzerine olduğu çok sonradan anlaşılıyor. Recep Albay
bile bu soruşturmayı adalet müfettişlerinin incelemesi sırasında
sonradan öğreniyor.
İşte tüm bu gelişmeler, savcı Cihaner'in jandarmayla beraber
yürüttüğü İsmailağa cemaati tahkikatı, herkesten gizlediği Gülen
cemaati soruşturmaları, muhbir ve ajanlardan doğrudan kendisinin
bilgi alması, 3. Ordu Komutanı ile sık sık görüşmesi karşı cepheyi
harekete geçiriyor. Cemaat savcı Cihaner'in ne yaptığını öğrenmeye
başlamış. Onun kimlerle görüştüğü, kimlerden hangi bilgileri aldığı
hızla tespit edilerek, teknik denetim altına alınmış. Savcı Cihaner,
albay Recep Gençoğlu ve diğerleri dinlemeye alınmış, her ilişkileri
belirlenmiş. Hatta kendileri hâlâ farkında değillerdir ama teşkilatları
içerisinde, yakınları arasında ajanlar bile elde edilmiş, cemaatin
jandarma, yargı ve ordu içerisindeki unsurları kimisi gizli bilgiler
vererek, kimisi yapılan iş ve işlemleri takip ederek, kimisi de çift
taraflı ajan olarak bilgi taşımaya başlamıştır.
Ancak bunlar yeterli değildir. Ankara'nın desteği gereklidir. Bu
desteği de cemaat ayarlar. Savcı Cihaner'in hukuki olarak aşırıya
varan davranışları Ankara'yı tahrik etmek için yeterli değildir, bu
nedenle daha ciddi, daha büyük iddialara ihtiyaç vardır. Dolayısıyla
sistem çalışır, cemaatin koordinesinde Erzurum Özel Yetkili
Savcılığının verdiği kararlarla Erzincan ve Erzurum Emniyet
İstihbarat birimlerince yapılan dinlemelerde ortaya çıkan en ufak
bir hareket, plan, olay ya da görüşme abartılarak yazılmaya
başlanır. Ankara'ya iletilen raporlarda savcı Cihaner, Albay Recep
4932. Bolum: Cemaat
Gençoğlu, 3. Ordu Komutanı Berk ve diğer kişilerin plan yaptığı ve
bu plan çerçevesinde gerçekleştirmek istedikleri iki şey olduğu
bildirilir.
Birinci olarak, savcı Cihaner'in askerin desteği ile îsmaila-ğa
cemaati tahkikatını genişleterek hükümetin tüm üyelerini
suçlayacağı, İstanbul, Bursa ve Tokat başta olmak üzere tüm
hükümet yanlısı belediyeleri hedef aldığı (alacağı değil, aldığı), hatta
İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile diğer belediye
başkanlarının ve birçok kişinin gözaltına alınması karan aldığı (bu
kararın yazılı metni olduğu çok ciddi olarak iddia edilmektedir,
böyle bir şeyin olmayacağını söyleyince bizzat gördüğünü ifade
edenler vardır), bu doğrultuda hükümet hakkında kapatmaya kadar
varacak ciddi davalar açılacağı, AKP hükümetini ciddi derecede zora
sokacak sahte bilgi ve belge hazırlandığı iddia edilmişti.
İkinci olarak da savcı Cihaner'in cemaatin askeri birliklerde
örgütlenmesini bahane ederek Erzurum'da asker kökenli bazı
kişilerden alınacak ifadeler ile Fethullah Gülen ve cemaati hakkında
askeri mahkemede dava açılmasını ve böylece sivil mahkemelerde
yapılamayan şeyi, Gülen cemaatinin silahlı bir suç örgütü olarak
değerlendirilmesini sağlayacağı, bu planın uygulamaya konmasına
ramak kaldığı belirtilmişti.
Daha da abartılı bilgiler, bir kısmı belge, evrak, telefon ve ortam
dinlemesi, ajanlardan alman bilgiler ile süslenerek Atı. 3.1*3. 'nın
önüne konmuştu. Aynı kanaldan pek çok belge alan Ankara
bunlara tamamen inanır, Cihaner'in küçük hataları da inandırmayı
kolaylaştırır. Olayda en büyük hata buradadır aslında. Savcı
Cihaner dava açacak, belki bu davalar özellikle belediyelerdeki
yolsuzluklar açısından hükümette sıkıntı yaratacaktı ama mesele
asla cemaatin abarttığı gibi değildi, çünkü Cihaner hukukçu idi ve
bunun olamayacağını, Türkiye'de az da olsa hukukun olduğunu
biliyordu. Silahlı örgüt dediği an davaya kendisinin
bakamayacağını, özel yetkili savcıların ve özel yetkili mahkemenin
devreye girmesi gerektiğinin farkındaydı. Ayrıca kendisinin bu
gruplar hakkında iddianamesi yeterli değildi, karar verecek
4942. Bolum: Cemaat
mahkemelere de ihtiyaç vardı. Halbuki bu davalarla ilgili basit
konularda bile mahkemelerde karar alamadığı anlaşıldığından savcı
Cihaner'in iddia edildiği gibi bir planın sahibi olamayacağı kolayca
görülmektedir. Bununla birlikte Ankara geçmişte Yargıtay'ın aldığı
tavır, bazı yüksek yargıçların konuşmaları konusunda bilgi sahibi
idi, dolayısıyla iddia edilenlerin gerçek olduğuna inanıyordu.
Cihaner'in karşısında cemaate her türlü destek verilmeye
başlandı, Jandarmadan gelecek taleplerin reddedilmesi ve polis
mıntıkasına Jandarmanın girmesine müsaade edilmemesi yönünde
il valisi uyarıldı. Burada Cihaner ve beraber çalıştığı kişilere karşı
yapılacak operasyona destek vermek üzere diğer bürokrat
atamalarında istenen kişiler ilgili görevlere atandı.
Cemaatin polisin desteğindeki Erzurum Özel Yetkili Mahkeme
içerisinde zaten çok fazla taraftarı vardı ve cemaat onları hareket
geçirdi. Bir yandan Cihaner, Gençoğlu ve 3. Ordu Komutanı Berk
hakkında çalışma devam ederken, bir yanda da Cihaner'in yapacağı
tahkikatların elinden alınması hesabı yapıldı. Savcı Cihaner'in takip
ettiği tüm kişiler tespit edildi, dinlediği telefonlar öğrenildi. Bu
gruplar silahsız örgüt olduklarından özel yetkili mahkemenin görev
sahasına girmemesine rağmen bu durum umursanmayıp iş zorlandı,
grupların silahlı örgüt olduğu iddia edilerek bu defa Erzurum Özel
Yetkili Savcılığı tarafından dinlenmeye ve izlenmeye başlandı, hedef
belliydi, bu tahkikatlar Cihaner'den alınacaktı.
Cihaner operasyona başlamadan, onu, Jandarmayı ve başka
kişileri dinleyip izleyerek operasyonun ne zaman yapılacağını
öğrenen Erzurum Özel Yetkili Savcılığı aynı hedeflere yönelik bir
ihbarı bahane ederek operasyonu bir hafta önce başlattı. Hatta evler
aranırken, evde arama yapan Polis Amiri ile Şube Müdürü arasında
geçen konuşmada, ev aramalarının usulen yapıldığının söylenmesi
dinlenen telefon kayıtlarına geçti. Bir hafta sonra savcı Cihaner
Jandarma desteğinde kendi operasyonunu başlattı. Arkasından
Erzurum Özel Yetkili Savcılığı aynı kişiler hakkında kendilerinin
soruşturma başlattığım, bu örgütün silahlı örgüt olduğunu
söyleyerek tüm dosyaların kendilerine devrini istedi. Cihaner bu
4952. Bolum: Cemaat
örgütün silahsız ve cezalarının daha hafif olduğunu, Erzurum Özel
Yetkili Mahkemesinde yargılanmamaları gerektiğini söylese de
Erzurum savcıları "Hayır, bunlar silahlı örgüt, biz davayı
soruşturacağız." dediler ve zorla dosyayı Cihaner'in elinden aldılar.
Sonrası malum, 235 sanıklı dosya Erzurum'a gitti, önce sanık sayısı
azaltıldı, sonrasında zaman içinde tahkikat etkisiz hale getirildi.
Şimdi sıra Cihaner ve arkadaşlarına gelmişti. Onların yapacakları
o kadar abartılı şekilde anlatılıyordu ki hem cemaat
yönetiminin hem de Ankara'nın çok telaşlanmış olduğu anla-
şılıyordu, ne olursa olsun onların bertaraf edilmeleri gerekiyordu.
Bunun için ciddi delil bulmaya zaman yoktu, iddiaları gösteren her
şey kullanılmalıydı. Gölette lav, roket atar türü silahlar bulundu
(nedense hep bu türden silahlar bulunuyor, nereden geldiği, nereye
gittiği belli olacak seri numaralı silahlar aramalarda hiç
bulunmuyordu. Halbuki her örgüte önce tabanca-tüfek gerekir, lav
ve roket daha sonra gelir ama bizim Ergenekon ve benzeri yapılara
ait olduğu söylenen yerlerde yapılan araştırmalarda hiç tabancatüfek
gibi silahlar çıkmıyor). İşin tuhafı bu olay Jandarmaya veya
polise ihbar edilmemiş, bir polis ajanı görüp istihbarat birimine bilgi
vermişti. Bu makul değildir. Daha önemlisi böyle bir silah
bulunması olayı Erzincan savcılığının görev alanına girer,
Türkiye'nin her yerinde benzer olaylara o ilin savcısı el koyar.
Hizbullah'm bir kamyon dolusu silahı bulunduğu 2~3.rX13.il da önce il
savcıları olaya el koymuş, daha sonra olay Özel Yetkili Savcılığa
aktarılmıştı. Erzincan'da bulunan silahlara Erzurum Özel Yetkili
Savcısının el koyması, hatta olay yerine gelmesi bile benim için
konunun normal seyrinde ilerleyen bir olay olmadığını göstermesi
bakımından tek başına yeterlidir. Bu durum, ortada bir komplo
olduğunu tek başına göstermektedir. Ben bunca yıl görev yaptım,
özel yetkili mahkemelerin görev alanına giren çok büyük olaylara
(Hizbullah'm bir kamyon dolusu silahının yakalanması, Dev-Sol'a ait
bir araç dolusu silahın yurtdışından ülkeye sokulmaya çalışılması,
500 kilodan fazla uyuşturucu yakalanması, yurtdışına toplu olarak
gidip gelen örgüt mensuplarının yakalanması) şahit oldum, ama
4962. Bolum: Cemaat
hiçbirinde özel yetkili savcıların olay yerine geldiğini görmedim,
hatta davet etsek bile gelmezlerdi. O ildeki savcı gereğini yapar, bize
evrakı gönderir derlerdi ve öyle de olurdu, doğrusu da oydu. O savcı-
ların gelmesine gerek yoktu, hele Erzincan'daki olayda sadece silah
bulunmuş, kaçakçılık mı, terör örgütü silahı mı olduğu bile tam belli
değilken, gelmesini gerektirecek bir konu olmaHaliç'te
Yaşayan Sımonlar................................................_._
........................................................................................„._._...._
masına rağmen özel yetkili savcı olay yerine hem de yine görülmemiş
bir hızda geldi.
Sonrasındaki gelişmeler daha da ilginçti. Jandarmaya gelerek
bilgi vereceğini söyleyip bu silahları polisin oraya koyduğunu ifade
edenler daha sonra bu şekilde ifade vermeleri için Jandarmanın
kendilerini zorladığını söylediler. Bu kişilerin bir kısmı gizli veya
açık tanık durumundaydı, Jandarmanın bu kişilerle buluşmaları
polis tarafından fotoğraflanıyordu. Aslında durum şöyleydi: Cemaat,
polis içindeki yandaşları eliyle bazı kişileri Jandarmaya gönderip
kendilerini bilgi vermek isteyen muhbirler olarak göstermelerini,
ardından da silahları polislerin koyduğunu söylemeleri için
Jandarmanın kendilerini zorladığı yönünde savcıya ifade vermelerini
istiyor. Böylece Erzurum Özel Yetkili Savcısının gizli tanığı
oluyorlar. Jandarma böyle bir şey yapmak istese niye zorla beyan
alsın? Bunu, daha inandırıcı olacak şekilde eskiden beri kendisine
bağlı tanıdıkları kişilere yaptırır. Ayrıca Anadolu da, hele kırsal
kesimdeki insanlar kendiliğinden devletin güçleri aleyhine tanıklık
yapmaz. Bunun dışında silahı oraya koyanlar, orada bırakmazlar,
tedbir olarak bunları ortadan kaldırırlardı. Sonuç itibarıyla nasıl
bakılırsa bakılsın, Özel Yetkili Savcılığın anlatımları, hayatın olağan
akışına uymuyordu.
Basit gözüken çok önemli bir ayrıntı daha dikkatimi çekmişti.
Erzincan eski Jandarma Komutanı, Eskişehir'in yeni Jandarma
Komutanı olan Recep Gençoğlu'nun evinde ve işyerinde arama
yapılıp bulunacak bilgisayar, harici disk, CD vs. her türlü dijital
4972. Bolum: Cemaat
veriye el konulması doğrultusunda Erzurum Özel Yetkili
Mahkemenin kararı Savcı Osman Şanalin talimatı ekinde
Eskişehir'e ulaşmış, Eskişehir Cumhuriyet Savcılığı merkez
komutanlığı kanalı ile evde arama yapmıştı. 27.01.2010 tarih ve
saat 18:17'de tutulan arama el koyma tutanağında şöyle bir
paragraf vardı: Arama ve el koyma ve evde bulunan bilgisayarlara
imaj alma1
işlemi uygulanırken, aramada bulunan Eskişehir Savcısı
Erdoğan Yıldırım'a cep telefonuyla ulaşan Erzurum Özel Yetkili
Savcısı Osman Sanal, "El konulan bilgisayar ve hard disklere özel
yöntemle inceleme yapılacağından imajlarının alınmaması, sadece
ele geçen CD ve DVDlerin kopyalarının alınıp asıllarının
gönderilmesi, kopyalarının ise ev sahiplerine teslimi" yönündeki
talimatın yerine getirilmesi isteminde bulundu. Bu talep
doğrultusunda imaj alma işlemi durdurularak el konulan bilgisayar
kasası, dizüstü bilgisayar, mini dizüstü bilgisayar ve harici disk ile
flaş bellek gibi aygıtların mühürlenerek alındığı, orijinal hali ile
Erzurum'a gönderilmek üzere hazırlandığı belirtiliyordu.
Ama 28.01.2010 tarih ve saat 05:05'te Eskişehir Cumhuriyet
Savcısı Erdoğan Yıldırım ve diğer kişilerin imzaladığı ek inceleme
tutanağında ise olayın İl Savcısı Ekrem Aydıner'e intikali ve
tartışılması sonunda komple alınan bilgisayar ve diğer disklerin
yeniden bilirkişi marifetiyle 2 suret yedeklerinin alınıp asıllarının ev
sahibine verildiği, yedeklerin Erzurum Özel Yetkili Savcılığına
gönderileceği yazıyordu. Evet, doğrusu da buydu. Yasa çok açık
olarak evi aranan kişilere güvence sağlanması amacıyla arama
yapılırken evde bulunan bilgisayarların evden çıkarılmadan
kopyasının, yani imajının alınmasını gerektiriyordu. Bunların
suretinin alınmadan orijinallerinin Erzurum'a istenmesi çok yanlış
bir uygulamaydı, kanuna ve kanunun gerektirdiği güvenceye aykırı
idi. Her an bilgisayarlar yolda bozulabilir, kırılabilir, içine bir şeyler
fazladan konulabilirdi. Özel Yetkili Savcının böyle bir istekte
bulunması hiçbir şekilde makul değildi. Bu tür işlemler her yerde
standart olarak aynı programlarla yapılıyordu, Erzurum'da özel bir
1 İmaj almak: CD ya da DVD'nin resmini çeker gibi kopyasının alınması işlemi.
4982. Bolum: Cemaat
program ve yöntem olduğunu zannetmiyorum. Eskişehir'in bu
incelemeyi nasıl yaptığını Savcı Sanal bilmiyordu, dolayısıyla
bilmediği halde nasıl incelemeyi özel bir biçimde yapacaklarını
belirtip orijinal bilgisayarları istiyordu. Bu işleri bilen bir kişi olarak
ben açıkça özel yetkili savcı Sanalın istemini şüpheyle karşıladım. İyi
niyetli bir istek olarak görmedim (İl Savcısını arayıp bu uygun
davranışından dolayı kutladım). Bir süre sonra Alay Komutanlığına
ve MİT'e baskın yapıldı, eski Alay Komutanı tutuklandı, bu da
yetmedi İl Savcısı tutuklandı.
Ben savcı Cihaner'in dini cemaatler ve tarikatlar üzerine özel
olarak yönelmesini yanlış buluyorum. Eğer bu konuda görevini
kötüye kullanmış, aşırıya kaçmış ise bunun karşılığında bir ceza
almalı. Ayrıca polis mıntıkasında Jandarmayı kullanması da doğru
bir davranış değildi. Bunlara ilave olarak soruşturmaları doğrudan
kendisinin yapması uygun değildi, yardımcılarına vermeli, kendisi
çalışmaları yalnızca koordine etmeliydi. Başka illeri ilgilendiren
konuları o illere devretmeli, kendisi takip etmemeliydi. Belli ki başka
hataları da vardı. Ama tüm bu kabahatlerinin karşılığı asla bu
değildi. Cihaner'e yapılan, hukukun katledilmesidir; devletin,
adaletin tehlikeli bir mecraya yöneltilmesi, devletin ve hukukun bir
cemaatin zan ve tehlike anlayışına kurban edilmesi ve komploya,
iftiraya hizmet edilmesidir.
Mahkemeler de bu doğrultuda karar verdi denebilir, ama şu
kesin ki özel yetkili mahkemeler son beş-altı yıldır her tayinde yavaş
yavaş ve sistemli bir biçimde cemaatin kontrolüne geçmiş durumda,
tüm emareler bunu açıkça ortaya koymaktadır. Yapılanların bir
soruşturmayla uzaktan yakından ilgisi yok, hukukla zaten hiç ilgisi
yok. Sistem cinnet geçiriyor. Cemaat, devlet kurumları arasındaki
diyalog eksikliğinden yararlanarak birbirleri aleyhindeki olumsuz
düşünce ve girişimleri çok abartılı olarak karşı tarafa aktarmak
suretiyle bu kurumlarda oluşan panik havasını kendi çıkarma
kullanıyor. Olaylar, alınan haberler ve belgeler akıl ve mantık
süzgecinden geçirilerek incelenmeden, birkaç kötü örneğe bakılarak
ve bu örnekler temelinde yorumlanarak bir felaket yaratılıyor.
4992. Bolum: Cemaat
Erzincan Savcısı İlhan Cihaner'i ve yöntemlerini doğru bulup
bulmamak, hatasının olup olmadığı ayrı bir mesele. Bununla birlikte
Cihaner'e yönelik iddiaların abartılmış olduğundan hiç şüphem yok,
ayrıca Cihaner'e yapılanın hukukla ve kanunla bağlantısını kurmak
da mümkün değil. İşlemleri savcılar, hâkimler ve mahkemeler
yürütmektedir ama yapılanlar hukuki değildir. Eğer bir gün
Erzurum'da yapılan işlemleri baştan tahkik etmek mümkün olursa,
birçok kişi ve adliye mensubu cemaatin talimatları ile komplo
kurmak, iftira atmaktan mahkum olacaklardır. Buna eminim.
İrtica ile Mücadele Eylem Planı (Ak Parti ve Fethullah Gülen
cemaatine kurulacak komplonun yer aldığı söylenen plan) ile ilgili
olarak Albay Dursun Çiçek'in, Erzincan'a gittiği, Konak Mazlum
Otelde kaldığı, ordu evinde savcı Cihaner ve başka kişilerle
görüştüğü iddia edildi. Üstelik Çiçek'i karşıladığını, kendi mekanına
geldiğini söyleyen gizli bir tanık bulunuyordu (tanık Albay Dursun
Çiçek için benim mekanıma geldi diyerek olayları ve ilişkileri kendi
eşrafının kültür ve davranışına benzeterek anlatmaktadır, böyle bir
göreve giden bir subayın esnafın işyerini ziyaret etmesinin absürt ve
uydurma olduğu bellidir). Oysa daha sonra otelde kalan kişinin
başka biri olduğu, ortada yalnızca bir isim benzerliğinin söz konusu
olduğu belirlendi. Bu durum da aslında tüm iddiaların ne kadar
dayanaksız olduğunu göstermektedir.
Kimlik bildirme kanunu gereği tüm oteller müşterilerinin
kimliklerini bilgisayara kayıt ederler, Emniyet bu kayıtlar üzerinde
her zaman sorgulama yapıp kimin nerede kaldığını tespit edebilir.
Albay Dursun Çiçek hakkında araştırma yapan Emniyet birimleri,
daha doğrusu Emniyetteki cemaat mensupları Dursun Çiçek'in
nerelerde kaldığını sorgulaymca Erzincan'da Konak Mazlum Otelde
kaldığını buldular (ama Dursun Çiçekleri karıştırdılar, çünkü otelde
kalan Dursun Çiçek adlı başka bir kişiydi). Bu bilgiyi gizlice kendi
kanallarından Erzurum'a bildirdiler. Onlar da bunu biraz daha
süsleyerek Albay Çiçek'i savcı Cihaner, 3. Ordu Komutanı ve başka
birkaç kişiyle beraber toplantı yaparken gören Erzincan'daki ordu
evinden bir tanık bile buldu. Halbuki bir subay başka bir şehre
5002. Bolum: Cemaat
gittiğinde neden otelde kalsın, eğer gizli bir görev nedeniyle otelde
kalmayı tercih ettiyse o zaman niye buluşma için ordu evini seçsin,
buluşmayı ordu evinde yapmakta bir sakınca yoksa neden otelde
kalsın?
Hükümeti ve cemaati dehşet senaryoları ile ürkütüp savcı
Cihaner ve 3. Ordu Komutanı Berk'e karşı yöneltilen ve hakka
hukuka uymayan tahkikatlar hükümet, cemaat ve polis açısından
bakılınca doğruydu; maddi deliller, gerçek bir irtica eylem planını
işaret ediyordu, varlığına yüzde yüz inanılıyor, gizli tanıklarla ve
doğruluğu tartışmalı delilerle iddialar güçlendiriliyordu. İnandırıcı
gözüken bu delillerin iyi bakıldığında göründüğü gibi olmadığı
anlaşılacaktır. Bu davadaki gariplikler bir kitaba sığmayacak kadar
karışık ve kapsamlıdır.
Yıllar önce (1985-86 yılları arasında) İstihbarat Daire Başkanlığı
ile birlikte Kuzey Irak'taki örgütlerin ülkemiz üzerindeki
faaliyetlerini takip ediyorduk. Daha doğrusu biz merkezin çalış-
masına bölgede destek veriyorduk. Bu çalışmada Kuzey Irak'taki
KDP örgütü ile bu örgüte üye olduğu söylenen Güneydoğu'daki
birçok Kürt aşiret reisi arasında kurye kullanılıyordu. Bu kurye
angaje edilmiş, her geliş gidişinde mektup ve örgüt dokümanlarını
gizlice bize veriyor, biz fotokopisini çekip ona iade ediyor, o da
tekrar aynı şekilde kapatıp vermesi gereken yere iletiyordu. O
zaman bize göre çok sağlam ve inandırıcı deliller var gibiydi,
elimizde Irak'ta Barzani'nin komutanlarından bazılarının
(anımsadığım kadarı ile Cercis Paşa vs. ) imzası olan ve partinin
mührü ile mühürlenmiş Arapça örgütsel mektuplar vardı. İçerikleri
de KDP'nin yazışma üslubuna benziyordu. Ayrıca mektupların
muhatabı olan aşiret reislerinin bazılarının aile geçmişleri bunu
doğruluyordu. Bu durum karşısında ülke güvenliği aleyhinde
faaliyet gösteren, başka ülkedeki örgütlerle dayanışan ve onlara
mensup olmuş hainler var gözüküyordu. Araştırdıkça bu iddiaları
doğrulayan etmenlere rastlamak da mümkündü. Uzun hikâyesi bir
kitaba ancak sığacak bu istihbarat faaliyetinin sonunda bizim
kuryenin getirip götürdüğü mektupların sahte olduğu, mektupları
5012. Bolum: Cemaat
kendisinin yazdığı/yazdırdığı, özel mühür kazdığı ortaya çıktı.
Bizdeki bazı aşiret reislerinin davranışları mektuptaki konuları
kısmen doğrulayanca biz belgelerin doğruluğuna kesin inanmıştık.
O zaman bizde de aynı hataya düşüp bu kişileri hemen içeri
tıkmak, onlar hakkında dava açmak için her türlü yöntemin
kullanılmasını isteyenler çıkmıştı. Kendilerine göre haklılardı,
belgeleri gören üst makamlar da buna inanıyordu. Fakat işte bazen
görünenle gerçek aynı olmuyor. Bence Erzincan olayı da
görünenlerin böylesi yanlış ve abartılı okunması neticesinde
hukukun zorlanarak meydana getirilen bir davadır.
Alışılmadık Savcılar
Bugüne kadar görev yaptığım illerde en ufak bir organize
operasyonda bile savcıların yardımlaşmak, çıkacak sorunlar
hakkında önceden bilgi vermek için il savcıları ile olayı konuşup
koordineli hareket ettiklerini gördüm. Hele olay geniş çaplı ve
içerisinde kamu görevlilerinin adı geçiyorsa her safhada il
savcılarına bilgi veriyorlardı. Bunun iki sebebi vardı. Birincisi il
savcıları tüm tahkikatlardan sorumlu ve diğer savcıların amiri
pozisyonundadır, isterse soruşturmayı doğrudan kendisi de
yürütmek isteyebilir, savcılar arsındaki görev dağılımını il savcısı
yapar, ayrıca adliyeyi temsil onun görevidir. İkincisi ise soruşturma
yürütülürken savcılığın diğer imkânlarına ve diğer savcıların
desteğine ihtiyaç olduğunda bunu il savcısı sağlayabilir, diğer
savcılara görev verebilir. Ayrıca itiraz ve şikâyetler il savcısına gelir,
bunları il savcısı inceler. İl savcısının kurumsal teamül gereği
yapılan tüm soruşturmalardan haberdar edilmesi gelenektir,
soruşturma bitince de iddianameyi inceleyip yeHaliç'te
Yaşayan Simonlar____________....______...____________._________
terli veya eksik olduğu yönünde görüş bildirmek ve iddianame
hakkında karar vermek il savcısının yetkisindedir.
Hiçbir ilde il savcısından habersiz geniş çaplı gizli bir soruşturma
yapılmamıştır, yapılamaz da. Bunu çeşitli şahsi se-
5022. Bolum: Cemaat
beplerden dolayı yapmaya kalkan savcılar olmuş ise de bunun
bedelini ödemiş, en azından bulundukları yerden tayin edilerek
cezalandırılmış, terfisine mani olunmuştur. Zaten hukuka uygun
işlem yapılıyorsa devlet kurumları koordineli çalışmalı, her şey
kurala bağlandığından gizli hareket edilmesini gerektirecek
durumlar da olamazdı, olursa da hâkim kararı ile oluyordu
Ben üç beş kişilik uyuşturucu satıcılarına karşı yapılan bir
operasyondan üç-beş mahalle kabadayısına yönelik yürütülene,
birçok ili ilgilendiren geniş çaplı olanlarına kadar her türlü
operasyonda savcıların il savcısını bilgilendirdiklerini gördüm,
tahkikata başlanırken savcılar arasında görev dağılımını il savcısı
yaptığından zaten otomatikman operasyondan haberi oluyordu.
Ama şimdi bakıyoruz yalnızca bir ili değil, ülkenin tamamını
ilgilendiren, onlarca üst düzey devlet görevlisini, en kritik
görevlerdeki askeri veya sivil görevlileri gözaltına alma kararı
veriliyor ama il savcısının hatta özel yetkili mahkemenin savcı
vekilinin bile bundan haberi olmuyor, üstelik İstanbul'da olduğu
gibi il savcısının önceden savcı vekillerinin veya kendisinin haberi
olmadan bu tür işlemlerin yapılmaması yönündeki talimatına
rağmen. Bu durumu nasıl yorumlayacağız? Savcının görevi kamu
adına soruşturma yürütmek ise soruşturma yürütme yetkisi il
savcısına ait, neden il savcısına veya o mahkemenin savcı vekiline
bilgi verilmiyor, üst savcıların bilgisi olmamasına rağmen birilerinin
haberi oluyor, hatta yeni dalga bir operasyonun geleceğini cemaate
yakın gazeteciler ve internet siteleri biliyor
Görülen o ki bazı savcılar amir olarak il savcısına bağlı değil,
başka yerlerin talimatı ile hareket ediyor. Bu kadar açık bir durum
hâlâ basit bir şey zannedilerek seyrediliyor. Hiçbir yerde bir savcı bu
kadar pervasız davranamaz, davranır ise bedelini Öder. Fakat şimdi
görüyoruz ki bir-iki kez değil, pek çok defa kural ihlali yapılıyor. Bu
sistemin ve bir yerde düzenin bozulması kalıcı etkiler yaratarak
gelecek için de tehlikeli sinyaller vermektedir.
Hatırlanacağı üzere Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin
Aslan hakkında Ankara savcısının verdiği görevsizlik karan sonrası
5032. Bolum: Cemaat
savcı Mehmet Berk imkânsız bir iş yaparak iki saatte 7 klasör evrakı
okumuş, binlerce telefon konuşmasmı incelemiş gözüküyordu.
Bunun olmasına imkân yokken hiç kimse çıkıp bu konuyu
araştırmadı. Aynı savcı 90'dan fazla askeri rütbelinin gözalüna
alınması kararını, İstanbul Başsavcısının tüm ulusal basma da
yansıyan yazılı talimatına rağmen başsavcı ve özel yetkili savcı
vekilinden gizli imzaladı. Neden? Nedense cemaatle sorunlu olan
emniyetçilerin davası hep aynı savcıya denk geliyor. Cemaatle
sorunlu olduğu bilinen, hakkında dava açılıp tutuklanan Sakarya
Emniyet Müdürü Faruk Unsal'm davasında da aynı savcının,
Mehmet Berkin ismi var, iddianameyi aynı savcı hazırlıyor. Acaba
bunlar hep tesadüf mü?
Şu özel harbe ait bomba yüklü kamyonu ihbar eden kişinin
kullandığı yöntemlere bakıp bir bilgisayar uzmanının Milliyet
gazetesine yapüğı açıklamayı okuyunca ihban aslında sistemin
başında bulunanların yaptığını anlıyorsunuz. Ben bunca ihbar
vakasına şahit oldum, böyle bir ihbar üzerine savcının ve hâkimin
olay yerinde bulunmasına ilk defa rastladım. Bir savcı bu bomba
yüklü kamyonu takip eden bir ekibin olup olmadığını araştırsa,
kamyonla beraber aynı saatlerde aynı yerde bir polis ekibinin
olduğunu tespit edeceğine eminim.
Diğer yandan yapanın her yaptığı yanına kâr kalıyor. Bazı
ihbarcılar hiç araştınlmryor, normalde tek bir kişide bulunması
imkânsız, en az on kişilik bir ekibin birkaç ayda toplayacağı bilgileri
içeren isimsiz, imzasız ihbar mektupları insanlann suçlanması için
kullanılıyor. Belli amaçlar için yazıldığı ortada olan ihbarlar kötü
niyetlilerin silahına dönüşüyor. Kesin deliller üstüne kurulan
hukuk sistemimiz imzasız, kimliksiz, kasıtlı amaçlar için yazıldığı
belli olan ihbar mektuplar ile kim oldukları belli olmayan,
söylediklerini her gün değiştiren, çoğu bulunup getirildiğinde yalan
söylediği anlaşılan gizili tanıkların hayatın olağan akışına uygun
olmayan beyanlarına emanet edilmiş durumdadır. Ergenekon
davasının baş sanıklarından Ümit Sayın, bir süre sonra gizili tanık
olarak karşımıza çıkıyor. Bu kişiyi tanıyanlar, ifade ve e-maillerini
5042. Bolum: Cemaat
okuyanların şimdi onun gizli tanık olduğunu ve bunu birinci sınıf
savcı ve hâkimlerin yaptığını duyunca bu kadar büyük garipliklerin
yapıldığına inanamıyor. Bütün bu olanları adalet teşkilatının kendi
işleyişiyle ilgili sorunlar olarak görmek mümkün değildir, bu olaylar
adaleti öyle bir noktaya getirmektedir ki adaletsizlik organına
dönüştürmektedir. Bu durum bir süre daha devam ederse olacakları
akılla izah etmek mümkün olmaz.
Şu çok açık ve net: Bir örgüt, cemaat adalete sızmış, kendi
kurallarını uyguluyor, kendi operasyonlarını yapıyor. Ortada hukuk
yok, kimsenin numara yapmasının, bilmiyoruz demesinin manası
yok. Bütün avukatlar, gazeteciler, polisler verilecek kararların ne
olacağını merak dahi etmiyor zira kararı net olarak davaya hangi
savcı ya da hâkimin baktığı beliriiyor; Herkes bu durumun farkında
ama hâlâ kralın ne kadar güzel bir elbisesi var diyoruz. Kral çıplak!!
Tarafsız hâkim ve savcılar hukuka göre davranırken, cemaat
taraftarları örgütlü ve hukuka göre değil, cemaatin talimatına göre
davranıyor. Cemaatin istemediği kişiler serbest bırakılınca bu defa
cemaatin etkilediği medya o savcı ve hâkimi topa tutuyor, haksız
itham ve suçlamalar, linç kampanyaları ile hâkim ve savcılar taciz
ediliyor, çalıştırılamaz hale getiriliyor. Cemaatin tutuklanmasını
istediği kişiler tutuklanınca bu kez bu savcı ve hâkimlere övgüler
yağdırılıyor. Hukuk sistemindeki tarafsız hâkim ve savcılar
korumasız, desteksiz ve zor durumda bırakılmıştır. Görülmekte olan
bir dava hakkında TBMM'de bile görüşme yapılamaz şeklindeki
Anayasanın, hâkimleri koruyan maddeleri neden işetilmiyor? Tüm
dava dosyaları ve deliller belservis
edilerek linç kampanyaları yürütü-
lüyor, ama buna karşı hiçbir şey yapılmıyor.
Et kokarsa tuzlanır, tuz kokarsa ne yapılır? Kurumlar ve kişiler
hatalı davranırsa hukuk onların yanlışlığını bulur ve düzeltir ama
adalet bozulursa onu kim düzeltecek? Türkiye'de adalet çürüyor,
gerçi zaten çürümüştü ama bu defa yok ediliyor. Bu durumdan
herkes, en fazla da bugün bu duruma yol açanlar zarar görecek.
Böyle giderse iş adaletten çıkacak ve insanlar silaha sarılacak.
5052. Bolum: Cemaat
İnsanların hayatları, şerefleri ile bu kadar oynanırsa, onlara en
yakışıksız isnatlarda bulunulursa, hayatta onurlarından başka
kaybedecekleri olmayanlar, kendilerine atılan lekeyi temizlemek için
her şeyi yaparlar. Bu duruma çok uzak değiliz artık.
Alışılmadık Polisler
Polis teşkilatı eskiden birbirini korur, kollar, birbiri aleyhine
şahitlik yapmazdı. Biz bu durumdan şikâyetçiydik. Yanlış yapan
kendi meslektaşımız da olsa bu konuda şahitlik yapılmasını, bilgi
verilmesini isterdik. Ben teşkilat içerisinde rüşvet yiyen, irtikap
yapan polislere karşı en çok tahkikat yürüten kişiyim. Her olayda
delil ararız ama polisin karıştığı bir olayda daha ciddi, daha
inandırıcı deliller bulmadan o polisi şüpheli yapmayız. Rüşvet
alırken, suçüstü, fotoğraf ya da video görüntüleriyle yakalamamıza
rağmen teşkilat içerisinde tahkikatın hissettirilmeden yapılması arzu
edilir, keşke daha az ceza alsalar, görevden uzaklaştırılmasalar
şeklinde umut edilirdi. Bu, zorlu görevlerde beraber çalışmanın
verdiği dayanışma ve yakınlaşma duygularıdır.
Oysa şimdi işler değişti. Bir grup polis kritik noktaları ele
geçirmiş, diğerlerine suç isnadını da aşan resmen iftira atHaliç'te
Yaşayan Simomar..______.........________...._____._. ____....._____
maktan geri durmuyor. İşlenmiş bir suçu aydınlatmak gibi bir
amaçlan yok, tahkikat sırasında dinleme ve izleme yaparken temiz
ve dürüst olduklanm bildikleri, birlikte çalışükları kişilere iftira
ediyorlar.
Ben aslında bu psikolojiyi tanıyorum. Bir örgüte, ideolojik bir
gruba ya da bir cemaate bağlandın mı, kişisel iradem ve
özgürlüğünü kaybedip o grubun liderliğinin iradesine kendini teslim
ediyorsun. Yanlış ya da doğru diye bir şey kalmıyor, grubun
amaçları her şeyi belirliyor, hak da adalet de izafî hale geliyor. Tıpkı
Simondaki gibi ideoloji karşısında gördüğün ya da bildiğin değil
sana anlatılan doğrudur, böyle bir ruh halinde haksızlığa uğradığını
düşündüğün kardeşini bile korumazsın. Bugün de geçerli olan
5062. Bolum: Cemaat
durum aslında bu. Ben içinde bulunduğum tarafın hak, adalet,
iyilik, güzellik diyerek Simonlaşma-yacağmı zannediyordum, o
yanlışa düşmek başkalarına mahsustu, bizde böyle bir şey söz
konusu bile olmaz sanıyordum, maalesef yanılmışım. Şunu artık
bilmeliyiz ki karşımızda arka-daşlanmız, meslektaşlanmız yok, bir
ideolojiye, bir gruba bağlanmış, o grubun disiplinine tâbi olmuş
örgüt mensuplan var. Artık bunu kabullenmeliyiz.
Bir müddet sonra çok alışılmadık memurlar, uzmanlar gö-
receğiz, tuhaf raporlar verecekler. Normal insan davranışları ile bir
örgüte ya da cemaate bağlı olan kişilerin davranışlan asla birbirine
benzemez ama normal insanlar bunu anlayamaz. Geçmişte örgüt
idealleri uğruna ailesini terk eden, anne-babasını arayıp sormayan,
onlarla ilgilenmeyen, hatta örgüt isterse onlara kötülük yapmayı
göze almış pek çok militan gördüm. Bir kişi bir örgüte mensupsa
tüm aile yakınlığını, aklına ve ruhuna hitap eden her şeyi örgüt
bağlamında görür. Örgüte inandığı, ideallerine bağlandığı için
verilen talimatlara isteyerek harfiyen uyar. Bunun yanında
geçmişini ve geleceğini bağladığı, yaşama amacını onun üzerinden
kurguladığı örgütten ayrılırsa tüm yakınlarını, dostlarını
kaybedeceği, yalnız kalacağı korkusu duyar; bunun için de verilen
her talimatı yerine getirir. Talimatlara, örgüte gönülden bağlılık ya
da korku nedeniyle uyma bazen iç içe geçmiştir, ayırt edilemeyecek
şekilde ikisi aynı anda hissedilir. Bundan dolayı bir kişi illegal bir
yapıya, örgüte, cemaate bağlanmış ise o kişi artık devletin değil,
kendi grubunun talimatlarına uyar. Ne kanun ne kural ne vicdan
ne de bilim ölçü olmaz. Ben bu durumu yıllarca mücadele ettiğim
tüm örgütlerde gördüm. O zamanlar o örgütlerin militanı olup
bugün demokrasi ve özgürlük savunucusu olan O.r"LCÂ.Cİ3.Şİ3.İ"İM.İ3. ^OIN^ŞU;YOÎ*XJ.ÎTİ,
ONİ3.IR Cİ<3. ÂYİNİ İCÂJÜ&ÂTTT^LCI. 0)F^Uİ te mensup olmanın böyle bir durumu doğal
olarak yarattığını, aksinin mümkün olmadığını, o gün yapılan
yanlışları bugün artık anlıyorlar.
Bugün de şahit olduğumuz durum budur. Bu polisler, savcılar,
hâkimler yasalara, kendi görevlerinin gereklerine göre değil,
cemaatin isteğine göre davranıyorlar. İlerde aynı benzer davranışları
5072. Bolum: Cemaat
her meslekte göreceğiz, hukukçu olup hukuka aykırı olarak
toplanan delilleri, her türlü kısıtlayıcı tedbirleri ve tutuklamaları
savunan, belgeleri değiştiren, sahte rapor veren uzmanlar ortaya
çıkacak. Hukuk çiğnenmeye başlanınca bunun artık hiçbir simi*!
olmaz.
İlk Yanlış İşlemler
Türkiye'de adli işlemlerde ilk anormallik Van rektörü Yücel
Aşkın hakkındaki dava ve Şemdinli İddianamesi ile başladı ama o
an durum pek fark edilemedi, temiz bir savcının yaptığı aşırılıklar
gibi gözüktü. Aldığım bilgiler ve yaptığım değerlendirmeler ışığında
bugün anlıyorum ki o olay sıradan bir savcının işi değildi.
Cemaatin, adli sistemi kullandığı ilk operasyondu.
O tarihte Van'da bu tahkikatı her yönü ile bilmesi gereken
görevli bir arkadaşıma bu olayların aslının ne olduğunu, rektörün
yolsuzluk yaptığı yönündeki iddialarla ilgili olarak hangi delillerin
bulunduğunu sormuştum. Bana "Bazı yolsuzluklar var ama biz
fazla bir şey yapmadık, tahkikatı savcı yaptı/' demişti. Bu söz bana
çok garip gelmişti, zira bir polis tahkikatı olmadan bir savcı nasıl

delil toplayıp bir dosya oluşturabilir. Şimdi anlıyorum ki savcıya başkaları yardım etmişti, arka planda destek almadan o savcı o iddianameyi hazırlayamazdı. Ayrıca iddianamede ciddi bir yolsuzluk suçu ispatlanamadığı gibi aslen baskı, cebir, şiddet uygulayan silahlı çete, mafya, terör örgütü, uyuşturucu kaçakçılığı davalarına bakan özel yetkili mahkemelerin görev alanına girmeyen üniversitede kadrolaşma gibi suç isnatları vardı. 

Belki rektör Yücel Aşkın'm bu iddianamede yazılanlardan daha fazla ve büyük suçları da olabilir.
ama eldeki delillerle bu dava böyle açılamazdı, daha detaylı
araştırmalar yapıldıktan sonra bu davanın açılması gerekirdi.
Cemaatin, özel yetkili mahkemelerin savcıları ve hâkimlerini
kendi amacı doğrultusunda ayarlama yaklaşımının belli olgunluğa
geldiğine karar verildikten sonra bu yönde girişimde bulunulan ilk
dava olması açısından bu olay bence önemlidir. Van rektörü Yücel
Aşkın neden cemaatin hedefi oldu bilmiyorum, rektörün evinin
5082. Bolum: Cemaat
aranması, gözaltına alınması ve mahkeme safhası her şeyiyle
hukukun zorlandığını o gün de gösteriyordu fakat belki dosyada
önemli yolsuzluk vakaları vardır diye konuya ihtiyatlı yaklaşmıştım.
O zaman da iddianame daha dava açılmadan basına sızdırılmıştı,
aldığım bilgilere şimdi yeniden baktığımda aslında eldeki delillere
göre o zamanki işlemler yapılamaz ve iddialar ortaya atılmazdı.
Savcının bu olayda bir kastının bulanamayacağma ve cemaatin
talimatı ile hareket edebileceğine o gün imkân vermediğimiz için
olaydaki gariplikleri manalandıramamıştık.
İkinci olay Şemdinli İddianamesiydi. Aslında Şemdinli'de çok
vahim bir olay gerçekleşmişti, sanki Susurluk yeniden
canlandırılıyordu. İki astsubay ve bir itirafçı ilçede PKK taraftan
olarak bildikleri bir kitapçı dükkanına el bombası atmış ve olaydan
sonra kızgın halk tarafından suçüstü yakalanmışlardı. Yakalan
astsubaylar ve bir itirafçı ile bu kişileri bu işe gönderen üstlerindeki
subaylar, hatta alay komutanına kadar pek çok kişiyi hukuken
sorumlu tutacak deliller bulunuyordu. Fakat savcı Van'da bulunan
Asayiş Kolordu Komutanını ve zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı sanık olarak iddianameye yazdı. Bu iki
komutanın belki daha büyük suçları vardır, ama bu olayla
alakalarını gösteren hiçbir delil yoktu. Geçmişte Diyarbakır'daki
bazı askeri faaliyetlerde mağdur olmuş bir kişinin kendi yorumunu
içeren ve söylediği şeyin ihtimal dahilinde olduğu yönündeki
beyanına dayanılarak zanlı yapılmışlardı, akılla ve mantıkla, hele
hukuken izah edilebilecek bir şey değildi. Olayın teferruatı
bilinmediğinden, geçmişte askerlerin hukuk dışı davranış ve
uygulamaları ve bunları gösteren deliller olmasına rağmen hukukun
askerlere karşı çalıştırılmadığından bu olay, bu kez dürüst bir savcı
çıkıp gereğini yaptı ama askerin baskısı ile Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu haksız bir işlem başlatarak savcıyı meslekten ihraç
etti şeklinde yorumlanıyordu. Oysa şimdi iddianameyi tekrar
incelediğimizde, olup bitene baktığımızda aslında meslekten ihraç
etmekle kalınmaması, savcının cemaatle bağlantısı ve kimlerden
5092. Bolum: Cemaat
yardım aldığı araştırılarak hakkında ceza soruşturması açılması
gerektiğini düşünüyorum.
İddianame kendi amacından sapıp sanki Yaşar Büyükanıt'm
Genelkurmay Başkanı olmasını önlemeye yönelik bir fırsata dö-
nüşmüştü. İddianameye hukuk değil, ideolojik bir dil hâkimdi ve
dışarıdan ciddi destek alındığı aşikârdı. Bana göre savcı iddianamenin
tamamını kendisi hazırlamamış, dışarıdan kesinlikle
destek almıştı. O tarihlerde cemaatin Büyükanıt hakkında yaptığı
olumsuz propagandalar, cemaat yanlısı sitelerde yer alan yayınlar,
el altından dağıtılan notlar değerlendirildiğinde olayın arka planı
daha iyi anlaşılmaktadır.
Aslında tehlike sinyalleri o gün verilmişti. Birileri polis ve özel
yetkili hâkim ve savcılar içerisinde örgütlenmek suretiyle
Haliç'te Yaşayan Simonlaı...._________.........________.._. ._______.........
istemediği kişilere karşı adli sistemi kullanarak operasyon yapacak
hale gelmiş, en güçlü olduğu Van'da operasyona başlamış ve
Şemdinli'de çıkan bir fırsatı değerlendirip hemen operasyona
dönüştürmüştü. Sistemin koruyucuları bu durumu fark
edememişti. Sonrasında bugün de hâlâ devam eden ama ne kadarı
haklı ne kadarında cemaatin suni müdahalesi olduğu tam
bilinmeyen sıralı operasyonlar başladı.
Bulunan esrarengiz deliller, özellikle her kazıda el bombası ve
roket atar bulunması dikkat çekici. Dünyadaki bilinen örgütlerin
hepsi öncelikle tabanca ve tüfek, az miktarda da roket ve el
bombası bulundurur ama nedense bizde her kazıda el bombası ve
roket atarlar bulunuyor. Bunlar ürkütücü, kitleleri etkileyen
silahlar ama daha önemlisi bu silahların seri numarası
olmadığından nerede üretildiği, kime satıldığı, nereden geldiği gibi
bilgileri araştırmak mümkün değildir. Halbuki bir tabanca veya
tüfeğin hangi fabrikada üretildiği, kim tarafından satılıp alındığı
tespit edilebilir. Silah satıcıları, her silah için son kullanıcı belgesi
almak mecburiyetindedir. Susurluk'ta Çatlı'nm üzerinde bulunan
küçük bir tabancanın bile kısa bir araştırma ile İtalya'da üretildiği,
5102. Bolum: Cemaat
İsrail'e satıldığı, İsrail'in de Türk polisine sattığı tespit edilmiş,
hangi tarihte hangi gümrükten girdiği, hangi görevlinin teslim aldığı
tek tek belirlenmişti ama nedense Ergenekon operasyonlarında ele
geçirilen silahlar içinde tabanca, tüfek çıkmıyordu.
Ergenekon, Balyoz vs. adlarla anılan operasyonların hazırlanış
biçimi ve uygulanışı bazı suni katkıların olduğu gerçeğini gösteriyor.
Ergenekon veya benzeri davaların tüm belgelerinin cemaat
tarafından daha önceden temin ediliyor, hukuki bir nitelik
kazanması için kasıtlı olarak çeşitli gazeteciler üzerinden servis
edilip yayınlatılarak savcılara ulaştırılıyor. Hatta bana göre buna
karar veren cemaat yapısı önce bu planı bazı savcı ve polislerle
birlikte hazırlıyor, onların tavsiyesi ile dokümanlar basına veriliyor.
Orijinal dokümanları olduğu gibi herhangi bir ekleme ve çıkarma
yapmadan verseler bunda bir yanlış taraf olmaz, benim de elime
böyle bilgiler geçse benzer şekilde bunların tarafsız savcılıklara veya
basına ulaşmasını, halkın bilmesini sağlarım, ama araya fazla
şeyler konularak, birbirine karıştırılarak olaylar çarptırılınca o
zaman işin rengi değişiyor.
Bence olaylar tam olarak şu şekilde gelişiyor: Daha Önceden
temin edilmiş, muhtelif elemanları vasıtasıyla toplanmış askeri
evraklar önce cemaatin imamları tarafından inceleniyor, sonra
polisin ve hukukçuların imamları organizesinde bazı savcılar ve
polislerin katıldığı toplantılarda plan yapılıyor, ardından dokü-
manda adı geçen kişi ve olaylar araştırılmaya başlanıyor. İstihbarat
birimi bu olayı gizilice soruşturmaya, dinleme ve izleme
faaliyetlerine başlıyor, toplanan bilgiler ışığında nasıl bir operasyon
yapılacağı planlanıyor. Seçilen dokümanlar ya bir aramada nerde
bulunması gerekiyorsa oraya konularak ya da meçhul bir kişi
tarafından gönderilmiş gösterilerek sahte ihbarlarla ya da basında
belli çevrelere verilip bu konuda haber yapılması sağlanarak meşru
hale getiriliyor. En sonunda da bu kişiler belgeleri savcılıklara
teslim edince hukuki hale gelmiş oluyor.
Ergenekon Örgütü
5112. Bolum: Cemaat
Ergenekon tahkikatları ile ilgili pek çok şey söylenebilir, hatta
bu konuda birden fazla kitap bile yazılabilir. Bununla birlikte beni
en çok ilgilendiren tarafı Türkiye'de uzun süreden beri faaliyet
gösteren ve ideolojilerini, eylem ve faaliyetlerini çok iyi tanıdığım
illegal sol ve sağ örgütlerle ilgili olayın polisiye kısmı olduğu için
sürdürülen tahkikattaki bir iddiayı irdelemek isterim. Ergenekon
örgütünün bilinenden çok daha fazla mensubu olabilir, bugün
yargılanan kişiler bilinenden daha üst ve farklı konumda da
bulunabilirler ancak bugün bu örgütle ilgili özellikle diğer terör
örgütlerini yönettiği ve Türkiye'de bilinen bazı olayları bu örgütün
gerçekleştirdiği ile ilgili iddialar o kadar zorlama, deliller o kadar
muğlak ki, bu delillerle suçlama yapılıp yapılmayacağı ciddi
anlamda tartışmalı bir konu haline gelmektedir.
Ergenekon davasında ortaya konan iki konu çok kesin ve net
olarak yanlış ve mantıksızdır:
PKK, Dev-Sol, Hizbullah gibi örgütleri Ergenekonün yönettiği
iddiası yanlıştır. Böyle bir şeyin gerçek olamayacağını aklı ve mantığı
olan herkese ben iki kere iki dört eder kesinliğinde ispatlayabilirim.
Danıştay 2. Dairesine yapılan silahlı saldırı, Hrant Dink'in
öldürülmesi, Malatya'daki Zirve Yayınevi katliamı gibi olayların
görünen bugünkü faillerinden başka Ergenekon veya benzeri gruplar
tarafından yapılmış olacağına mevcut deliller ve olayların oluş
biçimine bakarak kimse beni ve makul birini ikna edemez. Bu
iddialar zorlamadır.
Davada Yanlış Olan Birinci Konu:
Ergenekon iddianamesinde savcılar ellerinde ciddi deliller varmış
gibi ülkedeki PKK, Hizbullah ve Dev-Sol'u Ergenekon örgütünün
idare ettiğini iddia etmektedir. Bunu iddia ederken de özetle
söylemek gerekirse, Ergenekon operasyonları ve bulunan
dokümanlar ile bu davadaki gizli tanıkların anlatımları kanıt olarak
gösteriliyor. Fakat bunların hepsi akla ve mantığa, daha önce
bulunmuş maddi delilere aykırı. Terör örgütleri konusunda biraz
bilgisi olan kişilerin bile kahkaha ile güleceği nitelikte, basit ve
5122. Bolum: Cemaat
uydurma olduğu her halinden belli olan iddialar ciddi birer delil
denerek dosyaya konmuştur. Bunlar yazmak bir yana, gerçek
olabilir mi diye en ufak bir şüphe etmeyi bile ayıp ve utanılacak
kadar saçma bulacağım iddialardır. PKK'yı, DHKP-C'yi, Hizbullah'ı
Ergenekon örgütünün yönettiği iddiaları, gizli tanık ifadeleri ile
desteklenen yazılı deliller olarak dosyaya girmiş ve tüm basma
verilerek haberleştirilmiştir. Tüm polis camiasının hem de yıllarca
bu örgütlerle mücadele etmiş, bu Örgütlerin binlerce sayfa
dokümanını okumuş, operasyonlarını hazırlamış olan istihbarat
terörle mücadele polisleri buna inanmışsa, herhangi bir itirazda
bulunmuyorsa, İstihbarat Daire Başkanlığı personeli bu kadarı da
olmaz demiyorsa, bunu akılla izah etmek mümkün değildir.
DHKP-C ve Dev-Sol örgütlerine ait yalnızca ülke içerisinde değil
Fransa, Belçika, Hollanda ve İtalya başta olmak üzere farklı birçok
ülkede ve örgüt evlerinde ele geçirilen binlerce sayfalık
dokümanlarına, tüm eylemelerine, eylemlerde kullanılan silahlarına,
sadece Türkiyede değil birçok ülkede gerçekleştirilen takip ve
izlemeye, içlerinden alman istihbarata, 34 yıldır yapılan
operasyonlara, tahkikatlara, mahkeme kararlarına rağmen tüm
bunları bir kenara atıp bir ajandada bulunan nota, kim olduğu, ne
bildiği belli olmayan ve anlatımlarına bakılırsa bir tane örgütsel
yayın bile okumadığı anlaşılan bir gizli tanığın açık olarak bile ifade
etmediği sözlerinden bu örgütün Erge-nekon örgütünce yönetildiğini
iddia etmeye cesaret etmek makul değildir. Dev-Solü nerede, ne
zaman, kimlerin kurduğu, yöneticileri ve eylemleri her yönüyle
güvenlik kuvvetlerince bilinmektedir. Bu örgütün geçmişte ihtilal
yapmış, ihtilal hükümetlerinde görev almış, derin devlet denilen
bugün Ergenekon yapısı içerisinde görev aldığı iddia edilebilecek
başta Tümgeneral Memduh Onlütürk, Orgeneral Kemal Kayacan ve
Hulusi Sayın ile daha onlarca emekli asker ve diğer devlet yetkilisi,
hatta bakan ve başbakanı öldürdüğü, bu tür kişi ve kurumlara
karşı ciddi eylemler yaptığı ortadayken, bu kadar delil ve belgeye
karşı Dev-Sol'un savaştığı anlayış tarafından yönetildiğini söylemek
makul değildir.
5132. Bolum: Cemaat
Hizbullah örgütünün binlerce mensubunun yazdığı kendi
özgeçmişleri, örgütün yaptığı tüm eylemlerin, en gizli faaliyetlerin
dahi rapor edildiği 20 bin sayfadan fazla dokümanın örgüte yönelik
operasyonlarda ele geçirilerek polis tarafından değerlendirildiği, bu
dokümanlarda yazılı her silah, her sığmak ve her olayın
doğrulandığı bir gerçek iken, yakalanmış binlerce militanın
beyanlarına rağmen nerede ve nasıl bulunduğu bile akla uygun
olmayan, ne anlama geldiği anlaşılmayan bir iki yazılı nota
dayanarak bu örgütü Ergenekon veya başka birilerinin yönettiğini
iddia etmek akılcı değildir.
PKK'nm yurtiçi ve yurtdışındaki bilinen eylemleri, militanları,
faaliyetleri ve alenileşmiş örgüt dokümanları ile basma bile demeç
veren yöneticilerine rağmen PKK Kongre-Gel örgütünü Ergenekon
veya benzeri bir yapının idare ettiğini söylemek akıl dışıdır.
Yıllarca PKK, DHKP-C ve Hizbullah'a yönelik yapılan operasyonlarda
elde edilen dokümanlar, alman ifadeler ve edinilen
istihbaratlara dayanarak Emniyet, MİT ve diğer güvenlik birimlerince
yazılan kitaplar, hazırlanan broşürler ve yapılan analizler
ortada duruyorken, hiçbir ciddi polis, MİT mensubu veya terörle
mücadelede görev almış aklı başında tek bir görevli bile bu örgütleri
Ergenekon veya benzeri bir yapının idare ettiğini söyleyemezken, bir
savcının bunu sağlam bir delile dayandırmadan iddia etmesini
anlamak mümkün değildir.
Ergenekon savcısının iddiasına göre, Tuncay Güney İstanbul
Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube
Müdürlüğünde 2001 yılında gözalündayken kendisiyle yapılan
mülakatta konu ile ilgili olarak PKK ile DHKP/C'nin ittifak yaptığı
dönemde Giresun'da görev yapan Veli Küçük'ün cezaevinde yatan
Meral Kidir'a " Dursun'a söyle, benim bölgemde PKK ile yapmış
olduğu ittifakı bozsunlar" şeklinde haber gönderdiğini söylemiştir.
Bu cümle tamamen yanlış ve dayanaktan yoksundur, öncelikle
Tuncay Güney kim ki bu kadar çok şeyi tek başına biliyor, tek
kişilik MİT mi, CIA mi, KGB mi? Tek kişi bu kadar bilgiyi nasıl
bilebilir? İkincisi böyle bir mülakatla ilgili yazılı bilgi ve ifade
5142. Bolum: Cemaat
nerede? Üçüncüsü PKK ile DHKP-C ne zaman ve nerede ittifak
yapmış? İkisi ayrı birer örgüt, devletin arşivinde birbirleri ile olan
ilişkileri, birbirlerine nasıl baktıklarıyla ilgili yazılı ve sözlü yüzlerce
doküman varken, üstelik bu konuda bizzat
Dursun Karataş'ın ve Öcalan'm ağzından çıkan, militanlarına
verdikleri talimatlarla ilgili bilgiler arşivlerde mevcutken bu iddia
neye dayanıyor? Dördüncüsü Meral Kidir Dev-Sol'un, yani Dursun
Karataş'm elemanı değil, PKK'nm, yani öcalan'm elamanı. Kidir
İstanbul'da İstihbarat Şube Müdürü olduğum dönemde yaptığımız
bir operasyonda yakalandı. Dursun Karataş'a nasıl haber
gönderecek, hem de cezaevinden? Beş incisi PKK ile Dev-Sol
aralarında var olduğu iddia edilen ittifakı bozacaksa, bu böyle
ilkokul çocuklarının arkadaşlık mantığı ile yapılabilecek bir şey
değildir. Herhalde Veli Küçük feodal arkadaşlık hatırına Giresun
benim bölgem burada ittifak yapmayın da başka yerde yapın mı
diyecek? Bu iddia olsa olsa ideolojik örgütleri bilmeyen cahil birinin
sözleri olabilir. Böyle bir ittifak yok, varsa ya her yerde uygulanır ya
da her yerde bozular. Giresun'da bozun, başka yerde anlaşın gibi
bir şey söz konusu olmaz.
Mülakatta ayrıca 12.000 adet silahın Barzani'ye, 12.000 adetin
Talabani'ye, 6.000 adetin Kürdistan başkanı Kosret Resul'e, 6.000
tanesinin de Cemil Bayık'a 2 konteynırh bir araçla Ali Balkan
Metel'nin Gümrük Müdürü olduğu dönemde verildiği
anlatılmaktadır. Ayrıca bazı gazetecilerin Kuzey Irak'a götürülerek
Kürdistan Başkanı Kosret Resul ile görüştükleri ifade edilmektedir.
Ali Balkan Metel ve Veli Küçük Güneydoğuda 1991 yılından önce
görev yapmışlardı, yazıda adı geçen gazetecilerin Irak'a gidişi 1994
yılma, yani çok sonraki tarihe aittir. Bununla birlikte iddia edilen
silah rakamlarını toplar-sak gönderilen silah miktarımn 30 binden
fazla olduğu anlaşılmaktadır. Her silah kutusunun, şarjörü ile
birlikte en az 10 kg olduğu hesaplanırsa, bu kadar silah toplam 300
ton eder ki bu da en az 10 tır dolusu silah demektir. Hatta bu
kadar silahı ambalajı ile birlikte 10 tıra sığdırmak mümkün değildir.
Bu kişi ise 2 konteynırla silahların taşındığını söylemektedir.
5152. Bolum: Cemaat
Yine başka bir iddiada Suriye'de 1993 yılında Hasan Bindal'm
kiraladığı ve Öcalan'm bulunduğu evin üst katında askeri bir
ataşenin kaldığı söylenmiştir. Böylece PKK lideri ile askeri ateşe
arasında daha derin bir ilişkinin olduğu ima edilmiştir. Bu sözler de
deli saçmasından öte bir şeydir, bu meseleleri iyi bilmeyen birinin
uydurmasıdır. Çünkü Bindal Öcalan'm köyden çocukluk arkadaşı,
okur yazarlığı bile zayıf olan eski bir PKK militanıdır, ancak bu kişi
PKK'nın Bekaa'daki kampında Öcalan'm verdiği yetkiyle herkesi
cezalandıran Şahin Baliç tarafından öldürülmüş ve olayla ilgili
olarak eğitim esnasında kazaen vuruldu denmiştir. Zaten Şahin
Baliç'e kızan Öcalan bu olayı bahane ederek Baliç'i kurşuna
dizdirmiştir. Bununla ilgili öcalan'm yazdığı birkaç sayfa yazı
Serxwebun adlı gazetede yayınlanmıştır. Hasan Bindal Suriye'de ev
kiralayacak biri değildir. Bu işi yapacak Suriye'de örgüte katılan
yüzlerce kişi vardır. Suriye'deki askeri ataşe Suriye İstihbarat
Teşkilatı Muhaberat tarafından sürekli denetlendiğinden, böyle bir
konuyla ilgili olarak sıradan bir Suriye vatandaşı ile bile görüşemez.
Bizim ülke olarak PKK konusunda Suriye'yi suçlayarak savaşın
eşiğine geldiğimiz bir dönemde böyle bir görüşme olması halinde
Suriye "PKK ile görüşen sizsiniz, bizi neden suçluyorsunuz" demez
mi? Aslında bu tip iddialar o kadar mantık dışıdır ki bu mesnetsiz
iddialara cevap vermek bile yanlış. Fakat ne var ki savcı tarafından
çok ciddi iddialar olarak önemli bir davanın içerisine konulunca
cevap vermek gerekiyor.
Savcının iddiaları arasında "Jandarma A Tipi Özel Kuvvetler"
ifadesi geçmektedir. Jandarmanın Özel Harekât Timleri iki tiptir.
Biri sadece subaylardan müteşekkil olup A tipi olarak
adlandırılmaktadır. Diğeri ise subay, astsubay ve erbaşlardan
müteşekkildir, B tipi olarak ifade edilir. Savcının bu timleri iyi
tanıyan ve yakınları bu timlerde görevli olduğunu söyleyen gizli
tanığı, timin adım bile doğru söyleyememektedir. Bu timin tam adı
Jandarma A Tipi Özel Harekât Timidir.
Ayrıca Abdullah Çatlı ile Dursun Karataş'm Paşa Güven dö-
neminden beri tanışıp görüştükleri iddiasına yer verilmektedir.
5162. Bolum: Cemaat
Bu iddiaya kargalar bile güler. Bu kadar saçma, absürt bir iddia
olamaz. Çatlı'nm 1992 yılından ölümüne kadar yurtiçinde gizli
olarak güvenlik kuvvetleri ile birlikte hareket ettiği, PKK ile irtibatlı
bazı kişilerin infaz edilmesinde polislerle birlikte olduğu, hatta
yurtdışında Dursun Karataş'ı bulmak için gayret gösterdiği Susurluk
soruşturmaları sırasında ortaya çıkmıştır. Devletin bunca
istihbaratı, soruşturması, tahkikatı bunun ter-sini söylerken kim
olduğu belli olmayan bir kişinin deli saçması konuşmaları nasıl olur
da bilgiye dönüşür.
Savcının iddiaları arasında (yine gizli tanığın beyanına dayanılarak)
ülkücülerin ellerindeki silahlarla Dev-Solün elin-dekilerin
seri numaralarının birbirini takip ettiği belirtilmektedir. "Silahlar
aynı kaynaktan geliyordu. Bir gün randevular karışmış, Paşa Güven
ile Çatlı karşılaşacaklar diye büyük panik olmuş. Çatlı ile Karataş
yüz yüze görüşüyordu, B.'nin uyuşturucuları Karataş'm aracılığıyla
Fransa'ya satıldı." deniyor. Ülkücülerin ve Dev-Sol'un adının
duyulduğu tarihten bu yana olaylarda kullanılan ve yakalanan tüm
silahlarının markası, modeli, cinsi, seri numarası devlet arşivinde
mevcuttur. Ülkücülerin, Dev-Solün veya başka sol, sağ ya da bölücü
hiçbir grubun silahlarının seri numaralarının birbirini takip ettiğini,
hatta aynı marka olduğunu duymadım, olması da imkânsızdır. Hâlâ
da bu kontrol yapılabilir. Bu kadar ciddi iddiaların bu kadar basit
bir ağız tarafından dile getirilmesi ve hiç incelemeden, kontrol
edilmeden adli iddialar haline getirilmesinin akıl ve mantıkla izahı
yoktur. Bu iddiaların ciddiyetinden bahsedilmeyeceği gibi asıl önemli
olan, bugüne kadar toplanan ve devletin arşivlerinde mevcut
bilgilere itibar etmeksizin kim olduğu belli olmayan sıradan bir
kişinin akıl, mantık ve bu konudaki temel ölçülere uymayan, teyit
bile edilmeyen beyanlarının kesin doğru olarak kabul edilmesidir.
Bu durum, davayla ilgili olarak bir kasıt olduğu imasını akıllara
getirmektedir.
Savcının iddiaları arasında tanık Bülent Orakoğlu'nun ifadesinde
"Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı
görevinden önce Hatay İl Emniyet Müdürü iken Adana Jandarma
5172. Bolum: Cemaat
Bölge Komutanı Tuğgeneral Temel Cingöz ve İl Jandarma Alay
Komutanı Vicdan Başaran ile şehir kulübünde bir yemek yediklerini,
bu yemekte bölge komutanının yanında bulunan ve önceleri emir eri
olduğunu zannettiği sivil giyimli şahsın daha sonra İstanbul'da
Hizbullah operasyonunda ölü ele geçirilen Hizbullah lideri Hüseyin
Velioğiu olduğunu öğrendiğini..." söylediği belirtiliyor.
Orakoğlu'nun böyle bir şeyi söylediğini bugüne kadar hiç
duymadık. Ayrıca Orakoğlu'nun Hatay Emniyet Müdürlüğü yaptığı
1989-1994 yılları arasında Hüseyin Velioğlu'nun nerelerde
bulunduğu, bu tarihlerin bir kısmında arandığı, daha sonra yapılan
operasyonlarda nerelerde kaldığı belirlenmiştir. İstanbul'da
Velioğlu'nun ölü ele geçirildiği evde bulunan kendisine ait konuşma
ve kişileri sorgulama filmleri ve yazılı belgeler arasında ya da
Hizbullah'a ait 2 0 bin sayfalık dokümanlar içinde Velioğiu'na ait
olanları okuyanlar onun söylendiği gibi biri olamayacağım çok iyi
bilir. Savcı, Orakoğlu'nun sadece "Eskiden bir defa gördüm, ona
benziyordu," cümlesinden hareket ederek Velioğiu ile askeri
görevlilerin irtibatlı olduğunu iddia ediyordu. Fakat bu kişinin
konuşma bantları, elle yazılı notları ile resmi görevlilerin yaptığı
çalışmalar, devlet arşivinde bulunan birden çok ilin birbirinden
bağımsız olarak elde ettikleri bilgileri dikkate almamak ne kadar
akıllıca bir yaklaşımdır. Bununla birlikte ben Bülent Orakoğlu ile
birlikte çalıştım, bana hiç böyle bir şey anlatmadı.
Davada Yanlış Olan İkinci Konu:
Ergenekon örgütünün varlığı konusunda yazılı belge, doküman,
örgütsel faaliyet sayılabilecek bazı ilişkiler varsa da eylemleri
konusunda hiçbir ciddi emare yoktur. Zorlamalarla
birçok olay ve eylem Ergenekon örgütüne mal edilmek istenmektedir.
Hizbullah, PKK, Dev-Sol gibi tüm örgütleri Ergenekon
örgütünün yönettiğinin iddia edilmesi ne kadar akıldışıy-sa, aynı
şekilde geçmişte olmuş bazı olay ve eylemleri de hiçbir ciddi delile
dayandırmadan Ergenekon örgütü tarafından yapılmıştır demek
5182. Bolum: Cemaat
akılla ve mantıkla izahı olmayacak bir durumdur. Ergenekon
örgütünün eylemleri olarak söylenebilecek hiçbir şey yoktur, çünkü
Türkiye'deki faili meçhul olayların Ergenekon veya başka örgütlerle
irtibatını gösterecek delil ve emareler bulunmamaktadır.
Danıştay 2. Dairesine gerçekleştirilen silahlı saldırı olayının
Ergenekon örgütünce yapıldığı yönündeki iddialara dair görüşlerimi
Danıştay Olayı başlığında yazmıştım, özetle bu olayın yakalanan
faillerinin bazı Ergenekon sanıkları ile telefonla konuştuklarına dair
HTS raporları, yani kimin kimi aradığı bilgileri haricinde hiçbir delil
bulunmamaktadır. Ancak ben biliyorum ki başta Muzaffer Tekin
olmak üzere bazı Ergenekon sanıkları Danıştay Olayından çok önce
eskiden beri polis tarafından dinlenip izleniyordu, eğer bağlantı olsa
bu dinlemeler ortaya konulurdu.
Ayrıca Banker Yalçın lakaplı Yalçın Doğan'ı 1997 yılında
Ankara'da öldürmekten sanık, mafya ve uyuşturucu işlerine
karışmış olan Ertuğrul Yılmaz Almanya'da 23 Nisan 2003 tarihinde
uyuşturucu ve PKK'yla bağlantılı kişilerce öldürülmüştü. Bu olayın
faillerinden biri, olaydan sonra Türkiye'ye gelmiş, Diyarbakır'da
yakalanarak tutuklanmıştı, KOM Daire Başkanı olduğum 2003 ila
2005 yılları arasında bu olayı aydınlatmak için Alman polisi ile
birlikte uzun süreli bir çalışma yürütmüştük. Bu çalışma sırasında
anımsadığım kadarı ile Ertuğrul Yılmazîn yakınlarından (Ayhan
Parlak dahil) bazıları şüpheliydi ve bu nedenle Doğuş Faktöring,
Doğuş Sigorta gibi Yılmazın şirketlerini mahkeme kararı ile uzun
süre dinlemiştik. Şimdi ortaya çıkmakta ki Ergenekon sanığı
Muzaffer Tekin, Ertuğrul
Yılmaz'm yakın arkadaşı ve Doğuş Faktöring gibi bir şirkette maaşlı
olarak çalışıyor, hatta şirket ortağı gibi sürekli burada kalıyor ve
görüşmelerini buradan yürütüyor. Hatta Danıştay sanığı Alparslan
Arslan ile de burada görüşmüşler. Böyle bir irtibat ve ilişki varsa, o
dönemde yapılan operasyonda, dinleme ve takiplerde de bu ilişkileri
gösterir bilgilerin olması gerekirdi. Bu operasyonun evrakları, izleme
ve dinleme bilgileri, mahkeme dosyalarında ve KOM Daire
Başkanlığında hâlâ mevcuttur.
5192. Bolum: Cemaat
Cumhuriyet gazetesine bomba atılması ve Danıştay olaylarının
failleri konusunda hiç tereddüt yok, yakalananların gerçek failler
olduğu kesin olsa da olayın Ergenekon örgütünce yapıldığına dair
ortaya konan iddiaların hiç inandırıcılığı yoktur, savcının zorlaması
ile bu olaylar Ergenekon'a dahil edilmek istense de makul bir
polisiye akılla bakıldığında hiçbir bağlantı kurulamamaktadır.
Sabancı Center'a saldırılması ve üç kişinin öldürülmesi
olayı tüm yönleri ile aydınlatılmıştır, polis ve mahkeme dosyalarında
olayla ilgili şüphe çeken, cevabı verilmemiş hiçbir konu
bulunmamaktadır. Ancak psikolojik olarak sorunlu bir kişinin
yazdığı hiçbir mesnede dayanmayan mektuplara sanki önemli bir
delilmiş gibi itibar edilerek kafalar karıştırılmıştır. Oysa olay tüm
maddi delilleri, kamera kayıtları ile hiçbir şüpheye meydan
vermeyecek kadar açık ve nettir.
Hrant Dink cinayetini ele alırsak, bu olay da her yönüyle en
ince teferruatına kadar araştırılmış, karanlıkta kalan hiçbir yanı
bulunmayan bir olaydır. Failleri, bugün yargılananlar gibi
önümüzdeki zamanda da her zaman milliyetçi dürtülerle bu tip
eylemleri yapabilecek kişilerdir. Maalesef Türkiye'deki ortam bu tip
olayları hazırlamıştır. Olayın faili Samsun'da yakalandığında
yaşananlar iki iddiamı ispatlamaktadır. Birincisi, fail Ogün Samast
yakalandığında güvenlik kuvvetlerinin ona "iyi ki yapmışsın, eline
sağlık," der gibi yaklaşmaları, bir kahraman gibi beraber fotoğraf
çektirmeleri failin içinde bulunduğu ortamın ve
anlayışın onu, hain olarak gördüğü bir kişiyi öldürme yönünde
teşvik ettiğini göstermektedir. İkincisi ise olayda kullandığı silah ve
olay anında başında olan beyaz bere yakalandığı zaman cebindeydi
ve yanında hiç parası yoktu. Otobüs arıza yapsa aç kalacak kadar
parasızdı. Bütün bunlar olayın göründüğü gibi olduğu, arkasında
hiçbir planlayıcmm olmadığını göstermektedir. Eğer bu olay bir
örgüt veya iki akıllı kişi tarafından planlanmış olsaydı, Ogün Samast
yakalandığında olayda kullandığı tabanca ve giydiği bere üzerinde
olmaz, cebinde de en az birkaç yüz lira parası bulunurdu.
5202. Bolum: Cemaat
Geçmişte Türkiye de meydana gelen pek çok olayın (Malatyadaki
Zirve Yayınevi Katliamı, Rahip Santoro Cinayeti) Ergenekon örgütü
tarafından gerçekleştirildiği iddia edilerek epey bir süredir uydurma
tanık vs. aranmaya başlandığı net olarak görülüyor. Amacın olayları
aydınlatmak değil, Ergenekon la irtibatlandırmak olduğu açıkça
ortadadır.
Bazı Yerler Neden Aranmaz?
Kozmik odalarda birkaç gün süren aramalar yapıldı. Askeri
karargâhlar, MİT Bölge Müdürlüğü, Jandarma Komutanlığı ile başka
makamlar ve lojmanlar arandı. Elbette bir suç şüphesi var
olduğunda arama yapılmalıdır ama burada hangi şüphe ve delil
vardı, hangi iddialar üzerine buralar arandı?
Şimdi ben açıkça adres veriyorum, hukuksuz dinleme ve izlemeler
var, bunları imzamı havi dilekçemde belirttim. Yasalar da bu
türden dinlemelerin denetlenmesini emrediyor. İstihbarat
dinlemelerinin her kurumun amirleri ve müfettişleri tarafından
denetlenmesi gerektiği açıkça belirtiliyor. Peki, İstihbarat Daire
Başkanlığının dinleme sistemleri ve evrakları neden denetlenmiyor;
istihbarat kayıtları, TİB kayıtları, mahkemelerin bu konudaki
kararlan karşılaştırılarak kim hukuksuz olarak dinleme yapıyor diye
neden araştırma ve soruşturma başlatılmıyor?
Savcılar ve hâkimler İstihbarat Dairesine giderek arama yapıp
tespitlerde bulunamazlar mı? İstihbarat Dairesinde cemaatin özel
cihazları, elde ettikleri her türlü kanunsuz dinleme materyalleri
mevcuttur, buralar neden aranmaz? Kozmik bürodan daha mı gizli?
Kozmik odanın aranmasında kimliği belli olmayan bir ihbarcı vardı,
burada da ben açıkça ihbar ediyorum. Bulunacak yerleri de
söylüyorum. İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi neden
denetlenemez?
Ankara Emniyet Müdürleri Toplantısında
*
içişleri Bakam'ndan Talebim
5212. Bolum: Cemaat
Her örgütün ya da sıradan bir ideolojik grubun faaliyet ve
eylemleri konusunda sürekli kitap, broşür, tamim yayınlayan ve
toplantılar düzenleyen Emniyet Genel Müdürlüğü Erge ne-kon
konusunda hiçbir şey yapmıyordu. Emniyet Genel Müdürlüğünde
görüştüğümüz genel müdür yardımcılarına, daire başkanlarına
konuyu soruyorduk, Ergenekon tahkikatlarını kim yapıyorsa bize
bilgi vermelerini istiyorduk. Tüm icracı daire başkanları "bizim de
haberimizi yok, biz de sizin gibiyiz," diyorlardı. Bu tahkikatları en iyi
bilmesi gereken Terörle Mücadele Daire Başkanı (TEM) konularla
ilgili bir şey bilmiyor, hiçbir yorumda bulunmuyordu. Daha önce
görüştüğüm İstanbul Emniyet Müdürü de bu konuda bilgi sahibi
değildi.
Halbuki Emniyet Müdürleri illerinde yapılan tüm operasyonları ve
adli tahkikatları çok iyi takip eder, her olayın teferruatını bilir.
Bugün de hangi ili ararsanız arayın, o ildeki her olayı en ince detayı
ile il emniyet müdürlerinden öğrenebilirsiniz. Yine aynı şekilde ülke
genelinde meydana gelen önemli bir olayı, yapılan bir operasyonu
merkezdeki ilgili daire başkanları tüm ayrıntılarıyla bilirler, çünkü
sistemin çalışma bi-her olaya müdahale eden, operasyon yapacak
olan tüm polis amirleri silsile yoluyla yukarıya doğru bilgi verirler.
Böylece ilgili tüm amirler konu hakkında bilgi sahibi olur. Her olay
hemen illerden merkeze hem Ana Komuta Kontrol Merkezi (AKKM)
Dairesine hem de ilgili daire başkanlığına ildeki şube tarafından
yazılı mesajla bildirilir. Ayrıca önemli olaylarda il emniyet müdürleri
ilgili daire başkanına, genel müdür yardımcılarına ve gerekiyorsa
Emniyet Genel Müdürüne telefonla bilgi verir, hatta zaman zaman
geniş kapsamlı özel bilgi aktarımları yapılır. Böylece herkes konudan
haberdar olur. Son dönem Ergenekonla başlayan operasyonlar
haricinde bu sistem hep böyle çalışmıştır.
Bazen emsal olaylar diğer illerde de gerçekleşebilir veya bir ilde
yapılan operasyon dolayısıyla diğer iller de uyarılır, o ilde ortaya
çıkarılan bir örgütün benzerleri ya da uzantıları başka illerde de
olabilir diye onların çalışma biçimleri diğer illere de bildirilir. Fakat
ortaya çıkan bu son olaylar sonrasında ben Emniyet Genel
5222. Bolum: Cemaat
Müdürlüğünden bir tek tamim ya da bilgi veren bir tek yazı
almadım.
Tüm basın asker ve polis arasındaki çekişmeden, polisin askere
karşı operasyon yaptığından bahsetmesine rağmen Ankara'da
toplanan emniyet müdürlerinin gündeminde bu konu yoktu, hiç
kimse bir şey anlatmıyordu. Eğer bu tahkikatları Emniyet yapıyorsa,
Emniyeti ülke genelinde İçişleri Bakanının emir ve direktifleri altında
Emniyet Genel Müdürlüğü yönetiyorsa bu olaylarla ilgili söyleyecek
çok şeyleri olmalıydı, ama tek kelime etmiyorlardı.
İçişleri Bakanının olduğu bir ortamda konuşmak isteyen her il
emniyet müdürüne söz verildiği sırada söz alarak bakana, "Tüm
basın olup bitenleri yazıyor. Ergenekon örgütüne yönelik
operasyonlar yapılıyor, polis askere karşı operasyon gerçekleştiriyor,
bunca olay meydana geliyor ama hiç kimse bize bilgi vermiyor.
Ergenekon operasyonları, olup bitenler ve ortaya atılan iddialar
hakkında bize bilgi verilsin." dedim Bakan öğleden sonra Genel
Müdürün konu hakkında bilgi vereceğini söyledi fakat, öğleden
sonra hiç kimse bir şey anlatmadı. Ellerinde anlatacakları bir şey
yoksa demek ki bunları Genel Müdürlük yapmıyordu. Bu daha da
vahim bir duruma işaret ediyordu. O halde bu teşkilatı kim
yönetiyordu? Bu büyük ve önemli bir soru idi. Daha önemlisi de
ortada görünen yöneticilerin bu duruma nasıl ve neden müsaade
ettiğiydi. Bu kamu gücünü kimler gasp etmiş kullanıyor, gücün
sahibi olması gerekenler ellerindeki gücün gaspına neden ses
çıkarmıyordu?
Bugüne Kadar Cemaat Tarafından Yapılan
Operasyonlar ve Çalışmalar
2009 martında önce yurtdışından gelen ihbara dayanarak bir
uyuşturucu kaçakçılığını takip eden narkotik polisi kuryeyi
yakalamak için Ankara'da bir otel odasına baskın düzenlediğinde
uyuşturucu kuryesi kadının otel odasında Eskişehir .1. Hava Kuvvet
Komutan Yardımcısı Tümgeneral Levent Türkmen ile birlikte
yakalandığı, generalin önce kimliğini saklayıp polis merkezine
5232. Bolum: Cemaat
gelince açıklaması üzerine merkez komutanlığına teslim edildiği,
geceyi burada geçiren generalin daha sonra görevinden istifa ettiği,
kadının üzerinde 10 kg uyuşturucu yakalandığı basma kademeli
olarak sızdırıldı. Ardından işin aslı anlaşıldı. Aslında ortada
uyuşturucu kuryesi yoktu, Türkmen'in Adana'da görev yaparken
tanıştığı bir kadınla yasak ilişkisi vardı, bu kadınla ara sıra
Ankara'daki bir otelde buluşuyorlardı, bu buluşma tespit edilerek
uyuşturucu ihbarı bahanesi ile otel basılmış ve generalin istifası
sağlanmıştı.
Bana göre bu olay amacına ulaşmış bir operasyondur. Araş-
tırılırsa görülecektir ki, kadının ve generalin cep telefonları IMEI
numarası üzerinden veya başka isimlerle dinlenmiş, buluşma tespit
edilmiş, sahte uyuşturucu ihban ile baskın yapılarak generalle
kadını aynı odada yakalayarak generali zor durumda bırakmak
amaçlanmış ve başarılmıştır. Cemaat operasyonudur.
Bugün için Balyoz Operasyonundan dolayı yargılanan ve bazı
ses kasetleri yayınlanan Korgeneral Metin Yavuz Yalçını
Edirne'deki askeri birliklerde, bağlı bulunduğu Çorlu'daki 5. Kolordu
Komutanı olduğu 2005-06 yıllarında tanırım. Bir-iki defa Edirne'ye
törenler için gelmişti. Komutanlığına fazla bürünmüş bir hali vardı.
Bir bayram törenindeki müdahalesini, ilindeki vali ile bazı
konulardaki sürtüşmelerini duymuştum. Daha sonraki yıllarda
İzmit'teki Kolordu Komutanlığına atanmıştı. Bir gün Yalçın Paşa'nın
alışılmadık bir biçimde zamansız kış ayında istifa ettiği duyuldu.
Sonra, paşanın bir kadınla aşk konuşmalarını içeren telefon
kayıtları internette yayınlanmış, hatta rakibi bir komutanın
santralden dinlettiği haberleri yayılmıştı. Daha sonra Balyoz
Operasyonu nedeniyle Yalçın Paşa tutuklandı ve şu an yargılanması
hâlâ devam ediyor. Şimdi tüm bunlar birleştirildiğinde anlaşılmakta
ki, Balyoz Operasyonu belgelerini elinde bulunduran cemaat aslında
Yalçın Paşayı hedefine koymuş, onun telefon detaylarını Emniyet
İstihbarat Dairesindeki uzantılarını inceleyerek tüm bağlantılarını
tespit etmiş, o telefon numaralarından bir kısmı için ya elindeki özel
sistem ya da IMEI numarası üzerinden dinleme karan almış, onun
5242. Bolum: Cemaat
E.G isimli kadınla aşk içerikli konuşmalarını kayıt edip şantaj
amaçlı kullanarak bertaraf edilmesini sağlamıştır. Bu olay hakkında
hiçbir bilgiye sahip değilim ama bu şekilde olduğundan da hiç tereddüdüm
yok, zira bunu gerçekleştirebilecek başka hiç kimse yoktur.
Eğer ciddi olarak araştırılırsa iki telefondan bir tanesinin Emniyet
tarafından dinlemeye alındığı ortay çıkacaktır.
Artık yöntem bulunmuştur. Hedef seçilen kişilerin önce telefon
detayları analiz edilecek, gizli ve özel görüştüğü kişiler belirlenecek,
gerekiyorsa eşleri, çocukları veya yakınlarının telefon görüşmeleri
aynı şekilde analiz edilecek, özel ilişkileri belirlenecek. Daha sonra
başka isimlerle veya IMEI numarası üzerinden dinleme yapılacak,
buluşmaları vs. varsa fotoğrafları ıp videoya alınacak, ardından elde
edilen bu sesler veya fotoğraflar internet sitelerinde profesyonelce
yayınlatılacak. Maalesef bütün internet sitelerinde yayınlanan sesler
ve fotoğraflar aynı grup tarafından aynı yöntemler kullanılarak
hazırlanmıştır. Eğer bu dinleme ve izlemelerde bir adli tahkikat, suç
çıkarılacağına marnlıyorsa bu defa bu yöntemle elde edilen bilgiler
bir ihbar mektubuna dönüştürülerek istenen şekilde adli tahkikat
yapan yerde adli tahkikata dönüştürülecek. Bu bilinen ve sık
uygulanan yöntem haricinde eğer hedef seçilen kişiler çok özel üst
düzeyde yetkili kişiler ise o zaman çok daha özel, devletin istihbarat
amacıyla aldığı alet ve sistemler kullanılacaktır. Bu yapılanların
sınırının ne olduğunu tahmin bile etmek zordur.
Son soruşturma ve bulunan belgelerde adı geçen İzmir'deki bir
albayın, eşi tarafından aldatıldığının fotoğraflarla basma servis
edilmesi üzerine intihar ettiği yazılmıştı. Habere göre bir kadının bir
eve giriş çıkışı görüntülenmiş ve bu evde başka bir erkekle
buluştuğu ima edilmişti. Böyle bir olayı yapabilecek tek bir adres
vardır, cemaatin polis içindeki uzantıları. Başka hiç kimse bunu
yapamaz. Bu kişilerin telefonlarının istihbar! olarak dinlenmiş, varsa
buluşmaların tespit edilip izlenmiş, fotoğraflar çekilerek internette
yayınlanıp sonra da basma ihbar edilmiş olduğu kayıtlara bakılırsa
görülecektir.
5252. Bolum: Cemaat
Cemaatin, İstihbarat Dairesindeki teknik personelinin bir süre
önce yurtdışına giderek gizli ses ve görüntü kayıt eden çok miktarda
saat, kalem görünümünde teknik cihazlar aldığı, küçük dinleme
sistemleri alıp askeri ve belli kurumlardaki adamlarına verdiği, bu
yöntemle her yerde ortam dinlemesi, gizli kayıtlar yaparak bilgi
topladığını duymuştum. Bugün sık sık kaynağı belirsiz şekilde
internete düşen bu ses ve görüntülerin kaynağı çoğunlukla bu tür
bilgilerdir. İstihbarat Daire Başkanlığında arama yapılsa, demirbaşa
kayıtlı olmayan cemaatin kendine ait özel dinleme ve izleme aletleri
bulunacağından hiç tereddüdüm yoktur.
Gazetelere ve mahkemeye intikal etmiş, basında yer aldığı kadarı
ile bir işadamını karısı özel bir ekipmanla dinletmiş ve işadamı bu
durumdan şüphelenerek Kadıköy Savcılığına dilekçe ile müracaat
etmiş. Kadıköy Savcısı olayı Organize Suçlar Şubesine havale etmiş,
orası da tahkikatı yaparak dinleme olayını yaptıran eş ile ona yardım
eden bir Emniyet Amirini gözaltına almış, İŞİN ^XTTCI"ÇSCL,RX tarafı, işadamının
cemaate girmesi ve maddi varlığının bir kısmını buraya aktarması
eşler arasında sorun olmuş ve eşi bundan dolayı işadamını
dinletmeye başlamış. Bu olayın RNÂ_NİD<3X OLEİN THXH.FI ŞU> benzeri İCİCLİHIHFİH P^LC ÇOLC LOŞİ
BLİ^ÎIRIC kadar Savcılığa ve Emniyete başvurmuştur ama başvurularla ilgili
olarak karı-koca arasındaki meseleler hukuk mahkemesini
ilgilendirdiğinden en fazla cumhuriyet savcıları tarafından ifade
alınıp telefonları inceletme veya TİB'den detay alma şeklinde
tahkikat yapılmıştır. Organize Şubelere havale edilerek örgüt
tahkikatı yapılmamıştır. Fakat söz konusu olan cemaate yakın biri
olunca arka plandaki birileri işi organize ederek tahkikatın
mükemmel şekilde yapılmasını sağlamışlardır.
Askeri Belgeler Nasıl Değerlendirilmeli?
Bugünlerde askeri birliklerde ortaya çıkan plan ve projeler için
askerler çok normal şeylermiş gibi bunları savunurken bunlara
karşı sivillerden gelen tepkileri, aydınların isyanını anlayamıyor.
Askerlerin, olağan görevleri olarak saydığı uygu-
İH.XXJ.H_İH_I H„$>LXNL TL-H. SL.'VLL3nH/Y^H.TH. JRCOT*L^LÜXJ[n.^ İ313"" XXL\JLCİH..LNTH.L.^CİLX* y İ3 İLİ TTU. İT
5262. Bolum: Cemaat
askerlikle hiçbir ilgisi yoktur, askerlerin görev alanı içinde değildir.
Askerlerin böyle planlar yapmasının demokratik bir ülkede yeri
yoktur. Aynı şekilde aydınlar da askerin mantığını anlayamadığından
askeri planları algılayamıyor ve bazı konuları
birbirine karıştırıyorlar.
Türkiye'de Bazı Şeyler Birbirine Karışıyor:
EMASYA planları: Polis ve jandarmayla bas tınlamayan
olaylarda mülki makamların askeri birliklerden yardım istemesi
Bakam veya Vali emrindeki polis ve jandarma ile bastırılama-yan
veya bas tınlamayacağı anlaşılan olayların meydana gelme
Haliç'te Yaşayan Simonlar. _.........._......._.........................................
si halinde o ildeki askeri birliklerden kuvvet talep edilebilir. İşte
böyle bir ihtimale binaen askeri birliklerin olaylara nasıl müdahale
edeceğinin önceden planlanmasına açık ifade ile Emniyet Asayiş
Yardımlaşma Planı denir.
Askeri planlama seminerleri: Ülkeye yönelik muhtemel bir dış
saldırı ve savaş ihtimallerini en anormalinden başlayarak her türlü
ihtimalin değerlendirildiği, ona göre savunma planlarının tartışıldığı
toplantı ve planların yapıldığı seminerler.
Darbe veya müdahale planlan: Askerin, beğenmediği anlayışın
hükümet olmasına karşı çıkması, onların ideolojilerine uygun
olmayanın iktidar olamayacağı, olursa zorla değiştirmeye kendilerini
yetkili görüp bu konuda hazırladıkları plan ve çalışmalardır.
Son zamanda bu üç konuyla ilgili ele geçen belgeler birbirine
karıştırılıp basma verilince halkın kafası karışıyor. Bazen işin aslı
bilinmediğinden, bazen askerin uygulamalarına itimatsızlıktan,
bazen de militarist bir zihniyete sahip olan, beğenmedikleri sivil bir
iktidar karşısında askeri bir yönetimi isteyecek kadar sivil iradeden
yoksun sivillerin varlığı nedeniyle bu belgelerin tamamı askerin sivil
hayata müdahalesi olarak algılanıyor. Ayrıca bu belgeleri ortaya
çıkaranların iddialarını daha da güçlendirmek için belgelerin içine
uydurma belgeler eklenmesi de devreye girince ortaya önemli bir
5272. Bolum: Cemaat
bilgiye rağmen kargaşa, birbirine karışan bilgiler ve toz bulutu
kalıyor. Bütün bu meselelerle ilgili olarak işin uzmanı kişiler
tarafından bir ayıklama yapılıp konunun kirden, harici katkılardan
arındırılarak sağlam bilgilerin ortaya konması ve akılcı bir anlayışla
analiz edilmesi şarttır.
EMASYA Planlan
EMASYA planları, Emniyet ve Jandarmanın mevcut gücüyle
önlenmeyen büyük toplumsal olaylar meydana geldiğinde Vali veya
İçişleri Bakanının askeri birliklerden yardım isteme ihtimaline
binaen askeri birliklerin önceden yaptığı hazırlık planlarıdır. Olması
muhtemel olaylar nelerdir, neler olabilir, tehdit ya da tehlike nedir,
hangi gruplar tarafından nerede ve ne büyüklükte nasıl olaylar
yaratılmak istenir, bu olayları bastırmak için ne kadar kuvvete
ihtiyaç vardır, mevcut polis ve jandarmanın kapasitesi ve imkânları
nelerdir? Tüm bu sorular veri kabul edilerek EMASYA planı yapılır.
Burada önemli sorun EMASYA'da beklenen tehdit ve tehlikenin
ne olduğunu, neye ya da kime karşı hangi tedbirin alınacağını kimin
belirleyeceğidir. Normalde olması gereken, yardımı isteyecek olan
İçişleri Bakanlığı ve illerdeki valilerin polis, jandarma, MİT ve
istihbarat birimlerinden alacakları bilgilerle muhtemel olayları ve
tehlikeleri belirleyip askeri birliklere planlama safhasında veya belli
dönemlerde bilgi vermesidir. Ancak onlar böyle bir çalışma
yapmadığı için askerler beklenen tehlikenin ne olacağını, hangi
gruplar tarafından gerçekleştirileceğini kendisi belirliyor, hatta yasal
toplumsal faaliyetleri, bazı grupların sıradan demokratik taleplerini
bile müdahale gerektirecek bir durum olarak değerlendiriyor.
Toplumsal ve siyasal hareketleri devlet ve rejim için bir tehdit ve
tehlike olarak tanımlıyor, hatta mevcut hükümetin tabanını bile
tehlike olarak görüyor. Geçmişte sol grupları ve milliyetçi unsurları
tehdit olarak algılarken, bugünse irtica adı altında tüm dini grup,
cemaat ve tarikatları tehlikenin odağına yerleştiriyor. Daha sonra da
bu gruplarla organik bağı olan herkesi bu tehdidin bir parçası haline
getiriyor.
5282. Bolum: Cemaat
Sonuç olarak buradaki sorun, sivil yönetimin askerden yardım
isteyeceği durumları istihbarat unsurlarıyla birlikte belirlemesi
gerekirken askerin bizzat kendisinin tehdidi değerlendirmesidir.
Durum böyle olunca da bugünkü manzara ortaya çıkıyor. Aslında
asker her şeyi kendisi belirlemek istiyor. Sivillerin boş bıraktığı
sahayı askerler dolduruyor. Ülke genelinde çoğunlukla sivillerin
bakış ve algılama zafiyeti dolayısıyla güvenlik, politika, tedbir ve
planlamalar otomatikman askere havale edilmiştir.
Bunun sonucunda ordunun geçmişteki uygulamaları, yaşanan
müdahaleler, sıkıyönetimler ortaya çıkmıştır. Askerler de bu tür
müdahaleleri gerçekleştirmeye kendilerini yetkili görüyorlar. Dolayısıyla
temel sorun, Türkiye'deki bu askeri zihniyettir.
Tabii bu zihniyet ve planın sonucu olarak eğer tehdit olarak bazı
ideolojik gruplar belirlenirse bu gruplara karşı alınacak uzun vadeli
tedbirler de plana yansıyor. Geçmişte sol ve komünist Örgütler
hedefteyken, şimdi bölücülük ve irtica hedef kabul ediliyor. Bu
unsurlara karşı önleme faaliyetleri, bu gruplar içindeki fraksiyonlar,
gruplara destek verenler, gelir kaynakları, sahip oldukları medya
organları ve ekonomik kuruluşlar belirleniyor ve bunları önlemek
için imha operasyonlarından psi kolojik harekâta kadar her türlü
uygulama E M ASYA n m veya ordunun diğer plan, program ve
dokümanlarına giriyor.
EMASYA planları genellikle askeri karargâh subayları, birliklerin
komutan ve kurmay başkanları, s 1 ve s2 olarak adlandırılan
istihbarat subayları, emniyetin terör, istihbarat ve diğer birimlerinin
müdürleri, jandarma subayları, MİT temsilcileri tarafından birlikte
hazırlanır. Sonra askeri birliklerce tanzim edilerek valilikler
üzerinden, Emniyet ve Jandarma birimlerine suretleri verilir, her yıl
bir defa tatbikat yapılır. Gizli ama legal ve devlet sistematiği
içerisinde arşivlenen belgelerdir.
Savaş Oyunları, Planlan
Askerler özellikle birlik komutanları ve kurmay subaylar belli
aralıklarla toplanıp olabilecek her türlü ihtimali hesap ederek ülke
5292. Bolum: Cemaat
savunmasına yönelik hazırlık planları oluştururlar. Bu toplantılarda
meydana gelebilecek en kötü senaryolar hesaplanır. Mesela
Yunanistan bize saldırmış, aynı anda Suriye güneyden Hatay'ı işgaie
yeltenmiş, İran içimizdeki kendine yakın grupları isyana, teşvik
etmiş, diğer yandan Bulgaristan'daki soydaşlarımız olan Türkler
baskıdan toplu iltica için Türkiye sınırlarına dayanmış, ayrıca
Güneydoğuda PKK Herekol dağmda açıkta bayrak açarak Beşti
bölgesinde bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu türden uçuk ihtimaller
ortaya atılarak bunlara karşı plan geliştirilir, bu toplantılarda
konuşulanlar sıradan insanlar için incitici gelebilir.
Savaş oyunları plan ve toplantılarına da birliklerin üst komutanları,
kurmay subaylar katılır, kalabalık gruplar halinde
toplanılır ve toplantılar birkaç gün devam eder. Alman notlar,
ihtimal senaryoları yazılı çok gizli belgeler haline getirilir. Bunlar
eğitim ve çalışmalarda kullanılır.
Siyasi Hayata Müdahale, Darbe Hazırlıkları
Türkiye, askeri müdahaleler, darbeler ve sıkıyönetimler gibi
olağanüstü rejimler ve bunların hazırlık safhaları hakkında epey bir
bilgi sahibi. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat
müdahalelerinin nasıl hazırlandığı hakkında yazılan, çizilen çok
fazla kitap, anı ve belge var.
Darbe hazırlıkları başlangıcında büyük bir gizlilik içerisinde,
hatta hiçbir kayıt alınmayan ortamlarda birkaç kişiyi geçmeyen
gruplar halinde yürütülür. Her türlü izleme, takip ya da içlerinde
birilerinin ajanlık yapma ihtimaline karşı birbirlerinin üzerini arar,
kontrol ederler. Ancak durum ilerleyip artık darbe geri döndürülemez
bir aşamaya doğru gelirse bu defa darbe hazırlığına yine
tedbiri elden bırakmadan sıradan bir kod isim verilerek belgelendirilmeye
başlanır ve bu belgeler çoğu zaman imzasız veya
kodlanmış olarak çok gizli, en az sayıda çoğaltılarak saklanır.
Uzun süreden beri asker içerisindeki Fethullah Gülen cemaati
mensupları ordu içindeki her türlü gruplaşma, antidemokratik
çalışmalar, yolsuzluk olayları ile ilgili olanlar başta, olmak üzere her
5302. Bolum: Cemaat
türlü dokümanı alıp biriktiriyor. Bu belgelerin dışarı çıkarılıp belli
sorumluların denetiminde güvenli yerlerde saklandığı biliniyor, hatta
tahmin edilenden daha fazla askeri evrak dışarıda arşivlenmiş
durumdadır. Balyoz Darbe Planı denen planla ilgili evraklar da
yukarıda, belirtilen bu üç tip toplantınm evrakları karıştırılarak
oluşturulmuş, hatta bir iki ilave belge de eklenerek karma bir evrak
çuvalı yapılarak bir gazetecinin önüne atılmıştır. İnsanların kafası
karışıyor, yüz kişi bir odada toplanıp darbe konuşur mu? Eskiden
bu çalışmalar bu kadar gizli saklı yapılırken, şimdi neden ses ve
görüntü kaydı tutulan toplantılarda bu çalışmalar gerçekleştiriliyor?
Evet, kayıt tutulan toplantılar darbe planları değil savaş oyunlarıdır.
Balyoz Darbe Planı ile ilgili olarak tutuklanan kişilere bakıldığında
bu belgelerin en erken 2004 yılma ait olduğu anlaşılıyor,
çünkü tutuklananlardan Tümgeneral Behzat Balta Edirne'de Tümen
Komutanı iken 2004 ağustosunda emekli oldu, yine Tuğgeneral Halil
Kalkanlı da Edirne de Tugay Komutanı idi ve 2006 yılında emekli
oldu. Hiç öyle darbeci, ideolojik yanı ağır basan biri değildi, klasik
bir komutandı.
Ben 2005 yılı haziranında Edirne'ye Emniyet Müdürü olarak
atandığımda eski arkadaşım Ali İhsan Gürcihan Tugay Komutanı
idi, ondan önce Behzat Balta varmış, emekli olduğu söyleniyordu.
Tutuklanan Behzat Balta'yı tanımadım ama anlatılanlara göre
ideolojik yönü fazla olmayan, sıradan, biraz sosyal biriymiş. Halil
Kalkanlı yı tanıdım, o da sıradan biriydi, ideolojik yönü hiç yoktu.
Fakat onlardan sonra gelen tanıdığım bazı komutanlar çok daha katı
politik görüşlere sahip, hatta alenen siyasetçileri eleştiren kişilerdi.
Eğer onlardan birinin adı bu darbe planlarında çıkmış olsa bana
garip gelmezdi.
Bu iki komutan da Edirne'de görev yaparken çağrılmaları
üzerine 1. Ordudaki seminere katılmışlar. Zaten savaş oyunlarında
en fazla rol düşecek askeri birlikler hem Yunanistan, hem de
Bulgaristan la komşu olması nedeniyle Edirne'deki birlikler
olacaktır. Dolayısıyla onların böyle bir savaş planlamasının yapıldığı
bir toplantıya katılmaları makuldür. Oysaki bu komutanlar, Balyoz
5312. Bolum: Cemaat
Darbe Planı iddiasıyla ve emekli olduktan seneler sonra
tutuklandılar. Behzat Balta Paşa'yı simaen bile tanımam. Gümrük
tahkikatım sırasında rüşvet suçlamasıyla görevden
5 5 2î ihraç olan Başmüdürü için sevdiğim bir komutan olan Recep
Paşa üzerinden tavassut etmeye kalkmıştı, bundan dolayı kendisini
pek sevmem. Halil Kalkanlı Paşa ile 2 yıl çalıştım ama hiç samimi
olmadım, resmi tören ve işler haricinde karşılaşmadım. Kendisi
bana sempatik gelmedi ama bugün haksız yere yattıkları
kanaatindeyim zira onlar bu işlerin adamı değiller.
Dışarıdan bakınca kimin darbeci olup kimin olmadığı anlaşılır
mı diye sorulursa buna cevabım evet anlaşılır olacaktır. Veli Küçük
suçlu mu, masum mu bilmiyorum ama adım her halde ilk kez ben
Susurluk Olayı döneminde ortaya atmıştım. Jandarma Genel
Komutanlığında Levent ErsÖz ve Ali Esener paşaları daha 2003-
04'te herkes farklı tavır ve tutumları nedeniyle biliyordu, yine Çetin
Doğan Paşa gibi bazı komutanların keskinliği o zamanlardan
biliniyordu.
Basın organlarının önüne getirilen her belgeyi hiçbir uzmana
inceletmeksizin yazması, böyle bir ortamdan faydalanarak iftira
atmak isteyen insanların işini kolaylaştırdığı gibi bu yöntemleri
teşvik etmektedir. Halbuki iç güvenliğin bu kadar önemli olduğu,
Ergenekon ve Balyoz gibi davaların devam ettiği bir ortamda, basın
organlarının iç güvenlik konularında uzmanlara inceletmeden
önüne gelen her evraka, belgeye emin olmadan yer vermemesi,
savcıların ise kaynağı ve elde ediliş biçimi belli olmayan tomarla
evrakın basının önüne atıldığı durumlarda önce gizlilik kararı alıp
incelendikten sonra uzman raporları ile birlikte yayınlanmasına
karar vermeleri gerekir. Aksi hale, bir örgüt bu üç toplantının
evrakını karıştırıp bugün olduğu gibi işleri içinden çıkılamaz bir
hale getirebilir.
Şu açık olarak görülmektedir ki özellikle ordu başta olmak
üzere her kurumun bünyesindeki gizli oluşum (cuntalar, ihtilal
hazırlığı toplantıları, anti demokratik tertipler) içinde cemaatin
casusları vardır. Bu açıdan herkes bu tür yöntemlerden vazgeçmeli,
bu işlerden uzak durmalıdır. Bu casuslar buralarda edindikleri her
5322. Bolum: Cemaat
bilgiyi ve dokümanı taşıyorlar. Bu belgelerin kullanılmasını hukuki
hale getirmek için cemaat elemanları tarafından bir yerlere konulup
aramalarda bulunduğu süsü verildiğine dair çok ciddi emareler
vardır. Kimi zaman da casuslar bilgiyi getirmelerine rağmen ellerinde
bunu kanıtlayacak bir belge olmuyor. Bu durumda da amaca
yönelik belge üretiliyor. Bazen de ele geçen belgeleri casuslar yanlış
yorumluyor, o zaman da cami bombalama timi gibi saçma
konularda uydurma belgeler ortaya çıkıyor ya da ilgili ilgisiz belgeler
karıştırılıyor. Böylece adalet mekanizması yanlış yönlendiriliyor.
Başbakan ve diğer hükümet yetkilileri Deniz Kuvvetleri Komutanının
tüm ordu içerisindeki müdahale çalışmalarını anlattığı
günlükleri, Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygurün darbe
hazırlık planlarının belgeleri, Sarıkız ve Ayışığı gibi darbe planları
hakkında çok önceden bilgi sahibiydiler. Bu gizli tertiplere karşı
tedbir alarak bu sayede ayakta kaldılar. Şimdi de bu belgeler gibi
ordu içerisindeki cuntalaşma, müdahale hazırlığı gibi hususlarda
bizim bilmediğimiz belki ilerde yayınlanacak birçok bilgiye sahip
olabilirler ve ellerinde bu oluşumları kanıtlayan belgeler bulanabilir.
Bu şekilde tedbir alıp bu badireleri atlatıyor olabilirler. Başbakan ve
diğer yetkililerin okuyup bilgi sahibi olduğu ama daha
yayınlanmayan ne kadar çok belge var acaba? Dolayısıyla ordu
içerisinde cuntalar olduğu müddetçe mevcut veya gelecek
Başbakanlar ve hükümetler belgeleri temin eden cemaate
muhtaçtırlar ve onlara karşı tavır alamazlar. Belki biz de olsak
mecburiyet duyarız. Yani cemaati ordudaki cuntalar, cuntaları ise
orduya sızmak isteyen cemaat var ediyor.
Bu hükümete karşı oluşturulan cuntacı ve aşırı laik gözüken
yapıların hepsinin içinde casuslar vardır ve olacaktır, bunu
anlamanın ve buna. karşı tedbir almanın imkânı da yoktur. Tek yol
açık, şeffaf ve legal bir yapıya sahip olmaktır, herkes boş hayallerden
vazgeçmelidir. Türkiye'nin bu açıdan huzura kavuşabilmesi için
ordu demokrasiye karışmayı bırakıp Avrupa ülkelerindeki batı
modeli ordu yapışma ve anlayışına sahip olmalıdır. O zaman ordu
içindeki bu cuntacı unsurlar zayıflar. Aksi takdirde haddini aşan,
5332. Bolum: Cemaat
zıddım yaratır felsefesi gereği herkes kendi karşıtını yarattığım fark
etmelidir.
Nasıl Yönetiliyor, Kimler Yönetiyor?
Emniyet teşkilatındaki örgütlenme nasıldı, yani cemaat Emniyeti
nasıl yönetiyor, görevleri nasıl etkiliyordu? Emniyet hiye-rarşik bir
teşkilattı, teşkilat içinde ikinci bir cemaat teşkilatı nasıl
yapılanıyordu? Yıllarca amir ve müdürlük görevlerinde bulunan
kişiler kendilerinin dışında birinden nasıl emir alıyor? İddialar doğru
ise onlardan fırça bile yiyor, bir şey diyemiyorlardı?
Cemaatin geçmiş yıllardan başlayarak teşkilatta nasıl elaman
temin ettiği, nasıl yapılandığı belki uzun araştırma ve incelemelerin
konusu olsa da ben şu andaki örgütün nasıl yapılandığını, idare
edildiğini bir nebze olsun göstermek istiyorum. Bunun için öncelikle
bu konudaki belgelere bakmak gerekiyor. Maalesef bu konuda çok
fazla belge yok ama yine de bulunan belgeler mevcut durumu belli
oranda anlamamızı sağlıyor. Bunlardan bir tanesi Elazığ'ın Sivrice
ilçesindeki bir camide 04.08.2002 tarihinde unutulan ve Ahmet
Şahinalp isimli Maden Mühendisine ait olduğu anlaşılan çanta
içerisindeki dokümanlardır. Bu belgelere göre bu kişi Elazığ, Bingöl,
Tunceli ve Malatya gibi o bölgedeki emniyet teşkilatını yöneten,
cemaatin imamı denen yöneticisidir. Maden mühendisidir ama bir
eğitim kurumunda çalışıyor gözükmektedir.
Çantada ana hatlarıyla;
1 - O yıl o bölgeye tayini çıkan ve o bölgeden batı ilerine atanan
polislerin 4 sayfalık listesi vardır, bu liste emniyetin bilgisayarlarından
çıktığı belli olan tayinci personelin sicil numarası ve
emniyetin kendi personelini tasnif ederken kullandığı harf kodlarını
da taşımaktadır.
2- Bazı polislerin cep ve ev telefonları 2 sayfalık liste halinde
bulunmaktadır.
3- 1 Ağustos 2002 ile 1 Kasım 2002 tarihleri arasında hedef
şahısların tespiti ve listelerin çıkarılması, çalışma gruplarının
oluşturulması ve işbölümü aşamasının gerçekleştirilmesi şeklindeki
5342. Bolum: Cemaat
notlar; kurumsal açılım başlığı altında adliye, idari personel,
avukatlar, hastaneler, bankalar ve diğer kurum isimleri ile yeni
tanışılacak işadamları, toplum önderleri ve etkili nüfuz sahiplerine
nasıl davranılacağıyla ilgili notlar.
4- Yapılacak işler, personelin sorunları gibi konularda 4
sayfalık not.
5- Elle yazılmış notlarda bazı polis amiri ve müdürlerinin tayin
yerleri ve özel durumları hakkında notlar. En önemlisi İl Emniyet
Müdürünün makam harcamaları ile yemek yediği yerler, makam
araçlarının kullanımı hakkında notlar.
Ahmet Şahinalp yakalanır ama kapsamlı ifade vermez, yakalandığında
üzerinde bulunan bilgisayarın diskinin pilinin çı-
karılmasını ister. Belgelerde örgütsel bir çalışma, bazı görevlilerin
belli yerlere getirilmesi, bazıları hakkında bilgi toplanması gibi
konular vardır.
Aşağıda yer verdiğim ikinci belge ise çok yeni ve günceldir. Bana
yeni ulaşan bu belgeye göre Emniyet teşkilatı içerisinde cemaate
bağlı polisler, yöneticileri olan kişiden işlerini iyi yapmadığı için
şikâyetçi olmuş, yanlışlarını madde madde bir rapora dönüştürerek
muhtemelen Fethullah Hocaya göndermek istemişlerdi. Buradaki
şikâyetlere bakıldığında örgütlenme hakkında ciddi bilgiler
verilmektedir:
A. ÖMER BEY TARAFINDAN GÖREVLENDİRİLEN ŞAHISLARIN
HEM KENDİLERİNİ HEM DE SORUMLULUKLARINI
ÜSTLENDİKLERİ ARKADAŞLARI VE BİRİMLERİ DEŞİFRE
ETMELERİ4
1- MİT Müsteşarlığı ve askeri istihbarat birimleri Ömer Beyi gerçek adı
(Osman Hilmi Özdil) ile bilmekte ve takip etmektedir. Emniyet Teşkilatında görev
yapan üst düzey yetkililerden olan Emin Aslan, Sabri Uzun, Hanefi Avcı, Hüseyin
Özalp gibi devletin önemli merkezleriyle irtibatlı kişiler de Ömer Beyin teşkilatın
sorumlusu olduğunu bilmektedirler. Yine adı geçen yetkililer Ömer Beyin hangi
mekanlarda ve kimlerle görüştüğünü tespit ettiklerini ifade etmektedirler.
5352. Bolum: Cemaat
2- Başbakanın çok yakınında bulunan M.A. tarafından da Ömer Bey Teşkilatın
imamı olarak bilinmekte ve adı geçen şahıs tarafından çeşitli mahfillerde bu durum
ifade edilmektedir.
3- 2007 yılında Ömer Bey ve Yenimahalle ile ilgilenen Sinan Beyin (Murat
Bey) ABD'ye giriş ve çıkışlarında FBI tarafından önce sorgulanmaları, sorgulanma
sırasında üst ve bagaj aramaları yapılmış/ bu şüpheli duruma rağmen Ömer Beyin
seyahat programını değiştirmeyerek ABD'de bulunan emniyetçi arkadaşlar
tarafından havaalanında karşılanmış ve on-larlala görüşmüş daha sonra yine
emniyetçi arkadaşların kullandığı araç ile HE'nin bulunduğu kamp yerine
götürülmüş ve fiziki ve teknik takip ile bu süreç bütün teferruatıyla FBI tarafından
kayıt altına alınmıştır.
ABD'den çıkış esnasında da tekrar sorgulanmış, bilgisayarı dahil üzerinde ve
bagajında bulunan bütün bilgi ve belge niteliğindeki eşyanın kopyası alınmış, FBI
sorgusunda ABD'de daha önceden defalarca ziyaret ettiği Emniyet Müdürü S. T.
isimli kişiyi ziyaret maksadıyla bulunduğunu ifade etmiş, ifadelerinin birer sureti ile
kendisinden alınan bilgi ve belgelerin birer kopyası Emniyet Genel Müdürlüğüne
intikal ettirilmiştir. Emniyet Genel Müdürlüğüne intikal ettirilen bilgi ve belgeler
arasında bazı üst düzey emniyet yetkililerinin ve eşlerinin bilgileri de tespit
edilmiştir. Örnek, Emniyet Müdürü M. Y. T. Ankara istihbarat Şube Müdür
Yardımcısı Z. G.'nin eşinin isim ve telefon bilgileri, Emniyet teşkilatı mensuplarının
da
4 Bu belge içinde geçen adlar gizlilik açısından yalnızca baş harfleriyle belirtilmiştir.
Haliç'te Yaşayan S ime ular___________..______......______..______. _...
bulunduğu USAK isimli araştırma merkezinin danışmanı
olduğuna ilişkin Ömer Beyin kendi adına düzenlenmiş kartvizit
vb.)
Yukarıda özetlenen olayın akabinde Emniyet Müdürü S.
T.'nin ABD vizesi iptal edilmiştir. Yine bu olayın akabinde iki
FBÎ ajanı New Jersey'de ikamet eden ve New York Bölgesindeki
emniyetçilerin manevi sorumlusu olan Emniyet Müdürü A.
Ç.'nin evinde ziyaret ederek Ömer Beyi kampa götüren araç
hakkında bilgi istemişler, aracın başkası adına kayıtlı olması-
nın gerekçesini soruşturmuşlardır.
5362. Bolum: Cemaat
Yapılan tüm çalışmalara rağmen FBI tarafından kopyalanan
Ömer Beyin bilgisayarında bulunan bilgilerin içeriği hakkında
ne FBI yetkililerinden ne de Ömer Beyden tatminkar bir cevap
alınamamıştır.
Konu olağanüstü hassasiyeti nedeniyle Büyüğümüze genel
hatlarıyla arz edilmiştir. Büyüğümüz, Ömer Beyle görüşülerek
bilgisayarında bulunan bilgilerin muhtevasının ne olduğunun
sorulması talimatını vermiş ve olaydan büyük üzüntü
duyduğunu ifade etmişlerdir. Büyüğümüzün talimatı üzerine
ilgili Daire Başkanı R. G. Ömer Beyle görüşmüş ve kendisinden
ABD de yaşanan olayla ilgili bilgi talep etmiştir. Ancak Ömer Bey
böyle bir olayın vuku bulmadığını, kendisinin sadece
pasaportuna bakılarak uçağa bindiğini ifade ederek, hilaf-ı vaki
beyanda bulunmuştur. Bilahare önüne bilgi ve belgeler
konulduğunda kabullenmek zorunda kalmıştır. Ancak bu
esnada bile bilgisayarında bulunan bilgilerle ilgili malumat
vermek istememiştir. Bu süreçte Ömer Beyin ABD vizesi ABD
hükümeti tarafından iptal edilmiştir. Benzer bir sıkıntının
Yenimahalle ile ilgilenen arkadaş (Sınan Bey) için de söz konusu
olabileceği değerlendirilmektedir,
Ömer Bey ABD vizesini geri alabilmek için istihbarat Dairesi
Başkanlığındaki arkadaşları riske atarak kendisinin Polis
Sandığının sahibi olduğu Ankara Sigortanın temsilcisi
olduğunu, Emniyet Genel Müdürlüğünün araçlarının kendisi
tarafından sigortalandığını ifade ettirmiş, ancak bu durum FBI
yetkilisinde daha büyük bir şüphe uyandırmış ve Ömer Beye
vize verilmesi talebi reddedilmiştir.
Daire Başkanı R. G. ve emsali teşkilat büyüklerinin
katılımıyla oluşturulan istişare heyetlerinde Ömer Beyin
müteaddit defalar verdiği sözleri tutmaması, hilafı vaki
beyanları ve heyetlerin sembolik misyonu nedeniyle bu teşkilat
büyüklerimiz nezdinde Ömer Beye karşı büyük bir güven kaybı
söz konusu olmuştur. Yıllarca hizmetimizin yükünü çekmiş ve
teşkilatın önemli mevkilerinde görev yapan bu büyüklerimizde
fikir ve önerilerine kıymet verilmediği teşkilatın Önemli hiç bir
meselesinin görüşülmediği bu heyetlerde büyüklerimizde idare
5372. Bolum: Cemaat
edildikleri kanaati oluşturulmuştur. Netice olarak Ömer Beyle
görüşmekte bir maslahat olmadığı düşüncesi hâkim olmuştur.
4- Görevlendirilen şahıslar izah edilemeyecek müesseselerde
görev
yapmaktadır. Örneğin bütün masrafları Başbakanlık örtülü
ödeneğinden
karşılanan ve İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığının
kontrolünde
kurdurulan Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşlarını
Destekleme Derne-
ğinin il temsilcileri ve merkez koordinatörleri Ömer Beyin
emniyet teşkilatına
bakan ekibi tarafından oluşmaktadır. Teşkilat
mensuplarıyla yapılan
ikili görüşmeler ve istişareler zaman, zaman bu demek merkezi
ve temsilciliklerinde
yapılmaktadır. Yine teşkilatla ilgilenen sivillerin
bir kısmı ve
eşleri Samanyolu Koleji, Turgut Özal Derneği. Maltepe
Dershaneleri veya
illerdeki özel okullarımızda görev yapmaktadır.
Ayrıca, arkadaşlardan sorumlu siviller bürokraside ve
değişik birimlerde istihdam edilmektedir.
5- Müstakil olarak hizmet müesseseleri ve görevli sivil
şahıslar adına tutulan evleri farklı devrelerin bazen aynı anda
kullanmaları neticesinde tedbire muhalif durumlar
yaşanmaktadır. Düzenli bir aile ve yaşantı görüntüsü olmayan
bu evler apartman sakinleri tarafından dikkatle izlenmekte ve
şüpheyle bakılmasına neden olmaktadır.
6- İlgili sivil şahısların eşleri, beylerine paralel olarak resmi
arkadaşların eşlerinden sorumlu olarak vazife yapmaktalar.
Bunun neticesinde bir sivil bayan bir ildeki veya yapıdaki
arkadaşların her türlü bilgisine vakıf olmaktadır. Ayrıca
görevlendirilen sivil şahıslar sık sık değişime tabi tutulmaktadır.
20 yıldır birbirini tanıyan, dostluğu olan insanlara
birbirinizle görüşmeyin, gidip-gelmeyin denilmekte, fakat 15 ay
5382. Bolum: Cemaat
içerisinde bir arkadaş ailesiyle birlikte 3 farklı sivil aile ile
muhatap edilmektedir.
7- Görevli sivil şahısların bütün resmi arkadaşları
tanımaları, lojmanlara ve işyerlerine giderek görüşme
yapmaları, cenaze merasimlerine katılmaları, toplu yerlerde öze!
teveccühe rnazhar olmaları neticesinde yapılan fiziki veya
teknik takip ile kendileri deşifre olmuşlardır. (Van ve
Diyarbakır'da görevlendirilen şahısların özel arabaları ile Emn.
Müd. Lojmanlarına sık sık gelip gitmesi İl Emniyet Müdürünün
dikkatini çekmiş ve şahıslarla ilgili ciddi bir araştırma
yapılmıştır.)
Ayrıca, görevlendirilen şahısların kendi evleri baylar ve bayanlar tarafından sık
sık kullanılıyor.
Yıllarca aynı yatakhaneyi, yemekhaneyi ve sıraları paylaşmış ve birbirini
tanıyan arkadaşların bir araya gelmelerinin dışarıdaki insanlara izah edilemeyecek
hiçbir tarafı yokken mevcut yerleşik sistemler değiştirilmiş, sivil hayatta tanınan ve
hizmet müesseslerinde görev yapan sivil insanlar lojmanlara, işyerlerine ve bir
takım hususi ortamlara rahatlıkla girip çıkmakta hiç bir sakınca görmemektedir.
Bir taraftan," aman evinizde bir kitap, bir cd, bir Kuran ve bir cevşen olsun,
dersleriniz 4 kişiyi geçmesin, hiçbir büyüğünüzle-küçüğünüzle görüşmeyin,
irtibatınız olmasın" diye tahşidat yapılırken diğer yanda ağabeylerin tedbire aykırı
her türlü davranışları, akıllarda soru işareti oluşturmakta ve vicdanlarda kabul
görmemektedir.
8- Çok mahrem olan operasyon ve telefon detay bilgileri İlgisiz kişilerle
paylaşılmakta ve bu husus uluorta konuşulmaktadır. Resmi arkadaşlardan alınan
operasyon bilgileri doğrudan "bilgi notu" formatında kaynak gös~ terilmeksizin
hizmetle irtibatı olduğu bilinen yerlerde yayınlatılmaktadır. Daha İl Emniyet
Müdürünün bile bilgisi olmadan aktif haber isimli internet haber sitesinde gizli
konuların yayınlanması ve yine çok önemli stratejik / mahrem konuların savcılığa
intikal ettirilmeden bize ait internet sitelerinde veya gazetelerde yayınlatılması
nedeniyle arkadaşlarımız ve hizmet hedef haline getirilmiştir.
9- Ömer Bey ve görevlendirdiği sivil arkadaşların konumlan dolayısıyla sahip
oldukları bilgileri eskiden irtibatlı oldukları şahıslara aktarmaları nedeniyle teşkilat
kemmiyet ve keyfiyet bakımından deşifre edilmektedir. Örneğin Nuh Mete Yüksel
ve ÇEV vb. olaylar resmi arkadaşlarla iiişki-lendirilerek anlatılmaktadır. [Savcı
Yükselin kasetini kendilerinin yaptığını övünerek çevresinde anlattığını duymuştum.
5392. Bolum: Cemaat
Demek ki Nuh Mete Yüksel'in kaset olayı tereddütsüz cemaat tarafında yapılmıştırYazar
Notu]
10- Çok mahrem mevzular her ortamda neye hizmet edeceği bilinmeksizin
konuşulmakta, reklam konusu haline getirilmektedir. (YAŞ, MGK,
Ergenekon, parti kapatılması, L. E., N. V., vb.) HE'nin davası için rüşvet
verildiği, telefonların dinlenildiği, bir Yargıtay üyesinin evinin tefrişatının
yapıldığı gibi konular Ömer Bey ve ekibi tarafından herkesle rahatlıkla
paylaşılmaktadır. Planlama aşamasında olan operasyonlar önceden duyutulmakta,
Ergenekon dalgalar! olmadan haber verilmektedir. Atabeyler ve
Danıştay operasyonlarında, Y. Büyükanıt, İ. Başbuğ hadisesinde yaşanan
sıkıntılar.
11- Teşkilat mensupları ile alakalı listelerin ve bilgilerin flash belleklere ve
disklere kaydedilmesi ve bunların taşınması ile ilgili sıkıntılar büyüğümüzün
defaatle yaptığı ikazlara rağmen aşılamamıştır. Ömer Bey ve ekibi rahatlıkla bu tür
resmi arkadaşların bilgilerinin bulunduğu flash disk ve laptoplarla yurt içinde ve
yurtdışında seyahat etmektedirler. Elazığ ve Burdur'da yaşanan üzücü
hadiselerden ders alınamamıştır.
B- REHBERLİK HİZMETLERİNDE VE HİZMET ETME
ADABINDA YAŞANAN SIKINTILAR
1- Ömer Bey ve ekibinin büyük çoğunluğunda Kur'an-ı Kerim, Sünnet ve
eserlere ilişkin müktesebat resmi arkadaşlarımızı tatmin etmekten uzaktır. Ekibin
zaman zaman ABD'ye Büyüğümüzü ziyaret dışında herhangi bir beslenme
mekanizması bulunmamaktadır. Kendilerini kabul ettirme büyük ölçüde çok
mahrem bilgilerin uluorta arkadaşlarla paylaşılması ile sağlanmaya çalışılmaktadır.
Hatta bazı arkadaşlarımız manevi boşluklarını telafi etme adına çeşitli dini gruplar
ile Emniyet Hizmeti dışındaki birimler ile irtibata geçmiştir.
4- Tayin, terfi ve atamalarda hizmetin rolü arkadaşlar üzerinde bir baskı ve
korku aracı olarak kullanılmaktadır. Arkadaşlara adil davranılmamak-ta ve teşkilat
teamüllerine aykırı tayinler yapılmaktadır.
5- Resmi arkadaşların maaşlarından toplanan himmetlerin kullanımında
gerekli özen gösterilmemektedir, örneğin Ömer Bey ve ekibinin Makedonya ve
Almanya programlarında yapılan harcamalar, kullanılan lüks telefon ve laptoplar.
5402. Bolum: Cemaat
6- Büyüğümüzün büyük ağabeylerle ilgili tasarruflarının "... ilgili operasyon
tamamlandı, işleri bitirildi gibi." ifadeler ile anlatılması ve bu durumun arkadaşlar
nezdinde ağabeylerle ilgili su-i zanna sebebiyet vermesi (H. T, M. Ö. , A. K. gibi)
7- Çeşitli dönemlerde teşkilatta vazife yapmış ve önemli
hizmetleri olmuş kişilerle düşmanca uğraşılmakta ve
haklarında iftiralar atılarak sürekli yıpratılmakta ve bu
hususlar en alt seviyedeki gruplara kadar konuşulmaktadır.
8-.....
9-......
10-......
11- Ömer Bey ve üst ekibi kendilerini Büyüğümüzün vekili
olarak görmekte ancak Büyüğümüzün üslubunu, mülayemetini,
hadise ve meseleleri değerlendirmesi hususunda aynı
hassasiyeti göstermemektedirler. Arkadaşlarımız kaba
davranışları kabullenmeme istikametinde bir tavır sergilediklerinde
pervasızca; 'Biz sizin Daire Başkanlarınızı bile
fırçalıyoruz, niye almıyorsunuz.' demektedirler. Ömer Bey bir olaya
kızıp kontrolden çıktığında; 'İmam benim, her türlü tasarrufta
bulunurum, Hoca Efendiye sormak zorunda da değilim.' deme
cüretkarlığında bulunabilmektedir.
Yukarıda kısaca arz edilen üslup ve uygulamalardaki
yakışıksız davranışlar sebebiyle bazı arkadaşlarımız meslekten
istifa ederek başka kurumlara geçmiş ve emekliliklerim
istemişlerdir. Arkadaşlarımız bu haliyle teşkilatta görev
yapmanın hizmet olmadığı ve nıfak/fıtne uygulamaları sebebiyle
geri durma noktasına gelmişlerdir.
12-.....
13-.......
14- Beklenen metafizik yenilenmenin yerine, meseleler idari,
mülk cihetiyle ele alındı. Hizmetin Türkiye ve dünyada denge
unsuru olduğu, ülkeyi yönetecek insanların / dünyayı
yönetenlerin bunu göz önünde bulundurmaları gerektiği vb.
hususlar sık sık dile getirildi.
Yapılan operasyonlar, atamalar vb. işlerde yoğun bir
değerlendirme yapılıp, sürekli bir güç, çakma vb. bir literatür
kullanılması içerde ve dışarıda idareye talip olma gibi
5412. Bolum: Cemaat
algılanıyor. Yine bu cümleden hareketle bize yakın olan ılımlı
insanlar hizmete düşman oldular. Bu yöndeki içe yönelik
muhasebe / murakabe talepleri "bir kara propaganda'* olarak
değerlendirilmektedir. Şu an bizim dışımızdaki her kesim
hizmete düşman konumuna gelmiştir. Ömer Bey ve ekibi de bu
durumu olması gereken bir durum olarak görmektedir.
15-.....
16- Arkadaşların / ağabeylerin meselelerini, sıkıntılarını arz
edecekleri güvenecekleri istişare heyetleri ve şahıslar yok. Gelen
konulardaki tenakuzlar nedeniyle, İnsanların istişareye ve
istişare heyetlerine güvenleri gün geçtikçe azalıyor.
17- Ömer Bey arkadaşlarımızın bir kısmına kin beslediğini,
beddua ettiğini hatta aynı arkadaşlarımız için yerin altının
üstünden daha hayırlı olacağını ifade ederek onları uluorta
konuşarak hedef haline getirmekte ve hizmet dışına çıkmaları
için özel çaba sarf etmektedir. Bu arkadaşların açıklarını bulup
sıkıntıya düşürebilmek için her türlü teknik imkânları seferber
etmekte ve iftira atmakta beis görmemektedir.
18- Hizmetteki büyük ağabeylerimiz ile çeşitli kurumlardaki arkadaşlarımızın
telefonları Ömer Beyin talimatı ile dinlenmiştir, irtibat bilgilerine
bakılmıştır, [hedef kişilerin değil, cemaatin elemanlarının bile belli
açılardan denetlemek için dinlenmiş olduğu anlaşılmaktadır
cemaatin Emniyet içerisindeki gücü ve eylemlerinin durumunu
göstermesi açısında enteresan]
19- Astlar amirlerinin değil. Ömer Bey tarafından
görevlendirilen sivil şahısların inisiyatifi ile devlet işlerini idare
etmeye, ast üstü yönetmeye çalışmaktadır.
20- Görevlendirilen şahısların tenakuzları ve çelişkili
tavırları sebebiyle Büyüğümüzden geldiği söylenen hususlara
karşı tereddüt hasıl olması; özellikle bir mesele üzerinde
uzlaşma sağlanamadığında ya da farklı bir görüş ortaya
çıktığında otoritenin sağlanması için " HE böyle istiyor, bu
HE'nın emri" şeklinde beyanda bulunulmaktadır.
Bu belgeler ve dışarıdan aldığım bilgilere göre her birimdeki
temsilciler kanalı ile herkes Ömer kod adlı kişinin denetiminde
5422. Bolum: Cemaat
çalışmaktadır. Amirler mezuniyet dönemlerine göre dönem dönem
örgütlendirilmiştir. Herkes gördüğü, bildiği her konuyu temsilcilere
aktarmakta, onlar da silsile ile Ömer'e ulaştırmaktadır. Aynı şekilde
istenen her hususta Ömer'den talimat olarak teşkilatın en alt
birimlerine kadar ulaştırılmaktadır.
Her kritik birimde cemaatin irtibatı ve sorumlusu yer almış,
özellikle İstihbarat. KÜM ve diğer birimlerin bilgi işlem birimleri
büyük oranda cemaat taraftarlarından oluşmuştur. Bu birimlerde
başlangıçta farklı kişiler var ise de onlar da çeşitli yöntemlerle
buralardan uzaklaştırılmıştır. Emniyete ait tüm arşiv ve bilgiler
cemaatin arşivine taşınmış, mevcutlar da istendiği an cemaatin
isteklerine uygun olarak kullanılmaktadır. Emniyetin İstihbarat ve
KOM birimlerinde teknik ve amir kadrosu büyük oranda cemaatin
elamanı konumunda veya bilerek cemaatten gelen talimatlara
uymaktadır.
Aslında bu örgütlülük yalnızca Emniyet içinde mevcut değildir,
cemaat hemen hemen tüm kurumlarda az veya çok örgütlü
haldedir. Öğrendiğim kadarıyla MİT, ordu, yargı ve milletvekilleri
içinde imam konumunda kişiler bulunmaktadır.
Cemaat hakkında herhangi bir ihbar geldiğinde, daha araş-
tırmaya başlanmadan o birimdeki cemaat mensuplarınca haber
verilip tedbir alınmaktadır. Yakın zamanda birkaç defa MİT ve
Emniyete cemaatin faaliyetleri, hatta en üstteki imam Ömer kod
adlı kişi hakkında bilgi gitmiş, MİT araştırmaya başladığı an
haberdar olunmuş ve gerekli tedbirler alınmıştır.
Genelde her kurumun imamı işleri yönetmektedir. Emniyet,
ordu, MİT, basın ve medya, yargı, maliye gibi tüm büyük kurumlardan
sorumlu olan bir imam vardır. Her imamın altında o
kurumun her biriminde sorumlular mevuttur, bu en yukarıdan
başlayıp alta kadar yoğun örgütlü olarak devam eder. Ağırlıklı
olarak merkez ve büyük illerde olmak üzere tüm illerde örgütlülük
söz konusudur. Her hafta toplanılarak o kurum/birimdeki genel
durumlar değerlendirilir ve yukarıya arz edilecek konular çıkarılır.
Alt birim imamları kendi aralarında toplanırlar. En yukarıda o
5432. Bolum: Cemaat
kurum için istişare heyeti denebilecek üst sorumlulardan oluşan
komitevari bir birim olup, onun üstünde o kurumun imamı
bulunur. Daha üstte kurum imamları bir araya gelip ülke
genelindeki işleri ve kurumlar arası çalışmaları değerlendirirler. Bir
kurumun yapacağı işlere diğerlerinin desteği, oralardaki bilgiler
istenir. Bununla birlikte her kurum imamı ayrıca doğrudan
yurtdışında bulunan Fethullah Hoca'ya bilgi verip ondan talimat
alır, yani olup biten her şey hocanın bilgi ve kontrolünde gerçekleşir,
dolayısıyla meydana gelen olaylar asla sıradan bir cemaat
mensubunun kendi kafasına göre yaptığı şeyler değildir.
Eğer bu insanlar sadece yardımlaşma, dayanışma, birbirleriyle
aile ve arkadaşlık ilişkisi kurma gibi faaliyetler içinde olsalardı
elbette buna itiraz edilmezdi ama şimdi görüldüğü kadarı ile devleti
idare eden Bakanlık ve Genel Müdürlüklere, hatta hükümete
alternatif bir yapı kurularak tüm kurumlar yönetilmektedir. Her şey
olmasa da hayati konular, önemli tayin ve atamalar, önemli
operasyonlar bu yapı tarafından planlanıp uygulanmaktadır.
Operasyonlara bu yapı karar verip devletin sistemlerini kendi
amaçlan doğrultusunda çalıştırmakta, aynı anda kendi taraftar-lan
ve kendilerinin denetiminde olan basın yayın organları ve internet
siteleri vasıtasıyla linç kampanyalan yapılmakta, doğru yanlış her
türlü bilgi çarpıtılarak servis edilmekte, kamuoyu yanlı ve yanlış
bilgilerle yanlış kanaat sahibi olmaktadır.
Hukuka uygun veya farklı yöntemle elde edilen bilgiler ve her
türlü yöntem kullanılarak hedef seçilen kişiler linç edilmek
istenmektedir. Zaman zaman bu bilgiler tahrif edilerek, ekleme ve
çıkarmalar yapılarak kullanıldığı gibi çoğunlukla da her yerde
bulunan gizli elemanları özellikle ordu içerisindeki faaliyet ve
çalışmaları rapor etmektedir. Daha sonra bu haberleri belgelemek
için delil bulmaya çalışılmakta, bulunan veya yaratılan belge, evrak
veya materyaller aranan mahallere konarak, aramada ele geçti
işlemi yapılmaktadır.
5442. Bolum: Cemaat
Failleri bulunmuş birçok olay, başlatılan ve yeterli delil bulunamayan
başta Ergenekon olmak üzere pek çok başka davalarla
irtibatlandınlmaya çalışılmakta, hukuk ve mantık zorlanmaktadır.
Cemaatin Propaganda Araçları
Bugün bilenen gazete, televizyon ve dergiler haricinde Aktifhaber,
Derindüsünce, Roothaber, Habertime, Habervaktim,
Sonsayfa, recepa.blogspot gibi onlarca internet sitesi cemaat
mensuplarınca kurulmuştur. Tek merkezden yönetilen haberler
buradan verilerek kamuoyu istenilen doğrultuda yönlendirilmektedir.
Başta polis olmak üzere tüm kurumlardaki cemaat
taraftarlarından gelen bilgiler bu haber sitelerine servis edilmekte,
kendilerine karşı olan tüm kişilere ise buralardan sal-dırılmaktadır.
Cemaattin gizli imamları bu sitelerde gerçek ve farklı adlarla
köşe yazıları yazmakta ve geniş cemaat sempatizanı kitleleri
yönlendirmektedir. Yusuf Gezgin, Y. Derinsoy gibi sahte isimler
altında makaleler ve Derin Yapı ve Türkiye gibi kitaplar yazılmaktadır.
Sanki birbirinden ayrı kaynaklarmış gibi gözüken şeyler aslında
tek bir kaynaktan yönlendirilmekte, hatta zamanla resmi bilgiye
dönüşmektedir. Bir kısmı polis kaynaklarından alman ancak
çarpıtılarak cemaat propagandası haline dönüştürülen akıl dışı
iddialar, farklı internet siteleri ve yayın organlarında yayımlanarak
halkın zihninde gerçek bilgi haline dönüştürülmektedir.
Garip Bir Kaset Olayı
Deniz Baykal'ın gizli kamerayla çekilen görüntülerini içeren
kaset olayını kim yaptı, niçin yaptı? Bunları bir an unutalım ve
düşünelim.
Baykal bu ülkede muhtemel Başbakan adaylarından biriydi,
ülkenin ikinci büyük partisinin genel başkanı olarak konjonktürün
değişimine göre her zaman başbakan olması ihtimal dahi-lindeydi.
Bu video görüntüleri daha önce çekilmiş. Baykal başbakan olsaydı
ve ülke için kritik bir karar arifesinde birileri çıkıp elimizde bu
5452. Bolum: Cemaat
görüntüler var, eğer şöyle davranmazsanız bunları kamuoyuyla
paylaşacağız deseydi acaba durum ne olurdu?
İnternette yayınlanan görüntülere bakılırsa bu işi yapanlar
ellerindeki görüntülerden en az incitici olacak bir klip hazırlamışlar,
ellerinde bu görüntülerin çok daha incitici ve rahatsız edici
olanlarının da olduğu kanaatine varılıyor. Sadece Baykal'ın mı böyle
görüntüler var? Acaba kaç bakan, kaç genel müdür, kaç komutan
veya onların eşleri ve çocukları hakkında da bu veya benzeri
görüntüler mevcuttur? Bunlar yakalanmadığı müddetçe de böyle
görüntüleri çekmeye devam edileceğinden tereddüt var mı? Acaba
geçmişte bu görüntüler kullanılarak kimlere şantaj yapıldı, kimler
istifa ettirildi veya gayri meşru menfaat temin edildi. Bu ve benzeri
soruların daha fazlasını sormak mümkün ve bu soruların çoğuna da
evet cevabı verilecektir.
Şimdi kim yaptı sorusuna cevap ararsak:
Bu olayın ilk benzeri Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'e
yönelik hazırlanmıştı, bugün bu olayı cemaatin yaptığından en ufak
şüphem yok. 1999 yılında bazı kişilerin Savcı Yüksel hakkında
ellerinde önemli bilgiler olduğunu, belli bir miktar ücret karşılığında
vereceklerini söylemeleri üzerine buluşma yerine bugün cemaat
mensubu olduğu bilinen polislerle birlikte giden kişiye bir zarf
verilir, bu zarf o sırada Ankara'daki Ayrancı semtinde bulunan Savcı
ya iletilir. Zarfta daha sonra CD'si de bulunan Savcı Yüksel'in bir
kadınla ilişkisini gösteren fotoğraflar vardır. Bugün için bu
buluşmanın uydurma, maksadın savcıya gözdağı vermek
olduğundan hiç şüphe yoktur. Bir süre sonra İstanbul'da postaya
verilmiş bir kargo paketi Savcı Yüksel'e gönderilir, içerisinde
uygunsuz görüntülerin olduğu CD çıkar. Zaten daha sonra CD
görüntüleri bulunduğunda Nuh Mete Yüksel de cemaate mensup
polislerin bunu yaptığım söylemiştir. Daha sonra bu CD'nin bir
örneği, Çağdaş Eğitim Vakfında biraz zorlama ile yapılan aramada
bulunur, soruşturma sırasında Emniyet Güvenlik Şubesinde çalışan
Bayram isimli bir komiserin dernek yöneticileri tarafından
Emniyetten bilgi almak için ajan gibi kullanıldığı veya cemaatin
5462. Bolum: Cemaat
Bayramı derneğe ajan olarak soktuğu iddiaları tartışılır. O dönem
derneğin polisin içine ajan olarak sokup bilgi almak için kullandığı
yönündeki iddialarda adı geçen ve alevi, sol görüşlü olduğu söylenen
Bayram'ın cemaat mensubu olduğunu öğrendim. Ne alevi ne de
solcu olduğu,
Haliç'te Yaşayan Simonlar.______......... _.....__........._______.....__..._.
İmam Hatip Lisesinde okuduğu, son bulduğum cemaatin kendisinin
hazırladığı belgede bu olaydan kapalı olarak bahsedilmesi Nuh Mete
Yüksel olayının cemaatin Emniyet içerisindeki polisleri tarafından
yapıldığı kanaatini güçlendirmektedir.
Yanlış tahminlerine dayanarak aynı olayın bir benzerini bana
karşı da uygulamayı denediler. Benim özel ve gizli tutulan
telefonlarımı sahte isim ve IMEI üzerinden İstanbul İstihbarat
Şubesi tarafından İstanbul 250. madde ile yetkili hâkimden
aldıkları 07.11.2009 tarihli kararla dinlediler. Basın mensuplarına
bile alenen beni kast ederek toplumdaki saygınlığımı sarsacaklarını
söylediler. Arkadaşımla buluştuğum bir evin sahibinin telefonunu
aynı şekilde dinlediler. Bu eve bir süre sonra hırsız girdi, evdeki
bilgisayarı aldı ama eve ne koyduklarını bilmiyoruz. Bu, maddi
delilleriyle ispatlı bir olaydır.
Korgeneral Metin Yavuz Yalçın'm bir kadınla olan telefon
konuşmalarının basma sızdırılması, Tümgeneral Levent Türkmen'in
otelde bir kadınla uyuşturucu ihbarı iddiası ile basılması ve istifası,
İzmir'de bir albayın, eşinin kendisini aldattığı iddiaları ile
fotoğraflarının basma sızdırılması, Ergenekon vb. adlarla yapılan
tahkikatlarda bulunan özel hayata ait bilgiler, üst düzey yönetici,
hâkim ve savcılar hakkında uygunsuz görüntü ve resim iddialarının
yayılması ve daha pek çok benzer olay aslında hep aynı adresi
göstermektedir.
Ayrıca bu tür bir teknolojiyi uygulayıp eve kamera yerleştirmek
için o yeri tespit etmek gerekir, o yeri tespit için de telefon analiz
sistemi ile görüşmelerin ve hedeflerin bulundukları, buluştukları
yerlerin belirlenmesi ve telefonların gizlice dinlenmesi şarttır, aksi
5472. Bolum: Cemaat
takdirde bu bilgiler edinilmeden nereye kamera yerleştirileceği
bilinemez.
Tüm bunları bir araya getirirseniz bu işleri yapabilecek yegane
grubun cemaatin Emniyet İstihbarat birimi içerisindeki unsurları
olduğu ortaya çıkar. Bu işi profesyonelce yapabilecek tek grupcemaattir.

Bir defa cemaat haricindeki herkes bu görüntüleri internete
yayarken iz bırakır ve kesin yakalanır, bir tek onlar bu sistemin
başında olduklarından iz bırakmadan bilgileri yayabilirler.
Hatırlanacağı üzere Sakarya Emniyet Müdürünün tutuklanması
olayında başka bir şehirden e-posta ile ihbarda bulunan bir kişi kısa
sürede hemen ortaya çıkarılmıştı. Ama cemaatin amaçlarına uygun
olarak ihbarda bulunan onlarca ihbarcının kim olduğu araştırılmadı
veya araştırılan hiç kimse yakalanmadı, bu durum da işleri
yapanların aslında bu işleri yapanları yakalaması gerekenler
olduğunu gösteriyor. Daha yüzlerce husus dikkate alındığında
başkalarının böyle görüntüleri hazırlama, çekme, montaj lama ve
yayma yeteneğinin olmadığı, ortada yalnızca tek bir faalin olacağı
sonucuna varırız.
Güncel ittihat ve
Türk sağ aydını Osmanlının yıkılışını İttihat ve Terakki ile Jön
Türk hareketinin, zaten kendisi bir hıyerarşik örgüt olan devlet
kurumları ve özellikle ordu içerisinde örgüt kurması, bu suretle
ordunun ve devletin sistemini bozmasına bağlarlar.
Bugün için cemaatin yaptığının bundan farkı yoktur; polis,
ordu, MİT, jandarma, yargı ve diğer devlet kurumları içerisinde ayrı
bir hiyerarşik örgütleme kurarak ve bu teşkilatların sistemlerini
bozarak çalışmalarını engelliyorlar. Üstüne üstlük bu teşkilatların
personeli arasında ayrım, güvensizlik ve düşmanlık yaratarak
kurumları içerden ve tamir olunmaz biçimde yaralıyorlar.
Bu Bölümü Niye Yazdım?
5482. Bolum: Cemaat
Bu kitabın ikinci bölümüne yazdıklarımın ne manaya geldiğini,
çok az insan bilir. Bunların hayatımın bundan sonrasını zehir,
zindan edeceğini biliyorum, geçmişte birçok örgütün hedefi oldum.
Ama bu defakinin başka bir şey olduğunun da farkındayım.
Haliç'te Yaşayan Simonlar..............._
............................................................
Kimseye karışmadan sakin, üç maymunu oynayıp belki de
yükselerek hayatıma rahatlıkla devam edebilirdim. Şimdi görev
yaptığım Eskişehir gibi çok güzel ve sakin bir şehirde çok iyi bir
görevim, sevdiğim meslektaşlarım, iyi bir çevrem var, daha da güzel
bir çevre oluşturabilirim, iyi bir düzen kurup burada 5 yıl 10 dönüm
bahçe içerisindeki 200 metre kare evimde hayatımı rahat ve huzur
içerisinde geçirebilirim. Ama o zaman insanlığımdan, inançlarımdan,
onurumdan utanırım, herkesi kandırsam da. kendimi kandıramam.
Tehlike büyüyünce haksızlığa ve yanlışlığa karşı koyamadığımı ve
korktuğumu, kendi tarafım gördüklerimin suçlarına, karşı
duramadığımı düşünür ve vicdanımda kendimi yargılarım.
Eski dostlarım ve birçok iyi niyetli insan bu yazdıklarıma
kızacak, "nasıl yaparsın, yapmamalıydın/' diyecekler. Ama eski
dostlarım, (sizin için düşman kabul ettiğiniz beni) şimdi değil ama
bir gün mutlaka anlayacaksınız. hatta olup bitenleri çok iyi
düşünüp tartarsanız bugün de bana hak verirsiniz. Aslında şu anki
haliniz bir anda kendim savaşın içinde bulan bir insa-nınkine
benziyor. Böyle bir insanın tek yapacağı yaşamak için
karşısındakilere ateş etmektir, ateş etmezse kendisinin de ölme
ihtimali vardır. Bu durum da ona kendini yüzde yüz haklı hissetmesine,
yanlışı bilerek yapmasını haklı görmesine sebebiyet,
verir. Fakat bu adam bir ara durup düşünmeli ve ben ne yapıyorum,
niye karşıdaki insanları öldürüyorum, niye bu savaş var, niye bu
savaşın içindeyim, ben savaşı değil barışı istiyorum, karşıda ateş
ettiklerimle eskiden dostluk içinde yaşıyorduk, bu gün niye karşıma
geçtiler gibi soruları kendine sormalı.
5492. Bolum: Cemaat
Bugün kendi tarafınızın yaptığı haksızlıklar İTİ SİZS karsı
yapılmasını ister misiniz? "Onların da kusuru var, bize zarar
veriyorlardı," diyebilirsiniz fakat suçlarının karşılığı bunlar olmamalıydı,
sizin yaptıklarınız çok vahim. Susurluk olayında örgüte
ekmek veren, yardım eden kişileri infaz edenlerin mi, yoksa örgüte
yardım edenlerin mi suçu büyüktü? Bunu düşününce sizin
Susurluk'taki çeteden ne farkınız kalır ki? Sizi çok iyi tanıyan bir
dostum, sizin için "Aile kavgasında mıtralyöz kullananlara
benziyorlar." demişti. Haklıydı.
Bu kitabı yazmaktaki amacım, içinizdeki cok iyi niyetli ve dürüst
insanlara belki bir dakikalığına "Biz ne yapıyoruz" diye
düşündürebılmekti. Bu meseleyle ilgili olarak en fazla üzüldüğüm
konu çok temiz, düzgün, çalışkan ve saygılı insanların üstlerine
iftira atan, bilerek vicdansızlık yapan, vefasız insanlara
dönüştürülmesidir.
Aslında herkes biliyor ama kimse dillendirmiyor. Ben bu kitapla
birlikte açıkça ifade ediyorum ki tüm bu işleri cemaat yapıyor, bunu
artık herkes bilsin. Son zamanlarda gündemi meşgul eden tüm
iddiaları yayan cemaattir, onlardan bilgi alan da, onlar adına
konuşan da cemaatin adamlarıdır. Tarafsız basın mensubu, devletin
polisi, savcısı numarasını artık kimse yutmasın, bu işler Emniyet ya
da hukuk adına yapılmıyor, cemaatin planı ve programı
doğrultusunda cemaatin talimatı ile gerçekleştiriliyor. Bu islere karşı
koyması gerekenler, sızdırılan bilgileri kullananlar da bilsinler ki bu
yöntemle cemaate hizmet ediyorlar. Bazı internet siteleri, basın ve
medya hizmeti değil, cemaatin propagandasını yapıyorlar. Cemaatın
plan ve progra mm a uymayıp görevini yaparı hâkim, savcı ve diğer
görevlilere yönelik saldırılar cemaatin talimatı ve planı gereği
yürütülüyor. Büyük illerin Emniyet Müdürleri ve Valileri bilsinler ki
emirlerindeki polislerin bir kısmı kendilerini değil, cemaat imamını
amir olarak kabul ediyor, hatta etrafları cemaat mensubu müdür ve
amirlerce sarılmış durumdadır. Gerçeği göremiyorlar, bu durumun
farkındalar ve kısmen biliyorlar ama bilmiyor gibi davranıyorlar.
Bazı operasyonları kendileri değil, cemaat yanlısı polislerle cemaat
5502. Bolum: Cemaat
yanlısı savcılar cemaat imamlarının talimatı ile yürütüyorlar, bunu
artık biliyoruz.
İnsanın sahip olduğu en önemli şeyi özgürlüğüdür. Hiç kimsenin
emrinde, izninde olmadan özgürce düşünmek, karar vermek ve
davranmak insanı insan yapan unsurdur. Başkalarının emrinde
olanlar ne yaparsa yapsın hayattan yeterince tat alamayacaklardır.
Dışarıdan bakınca üstüme çok da vazife değilmiş gibi gözüken
bu şeyleri niye yazdım? Allah'ın varlığım her yerde ve her zaman
hissediyorum, bu yanlışları gördüğüm ve bildiğim halde susmanın
hesabını veremem. Yanlış bildiğim, başkalarına zarar veren kişilere
karşı koymazsam, yeminimi ve bunca yıllık geçmişimi nasıl izah
edeceğim? Ayrıca doğru ve dürüst olmak, insanlara yardım etmek,
ülkeye, insanlığa, halka ve hakka hizmet etmek gibi yüce idealleri
olan ve böyle bir inanç ve düşünce sistemini savunanlar eski
dostlarına, kendilerine yardım etmiş, ellerinden tutmuş büyüklerine
iftira ediyorsa onların da inanç ve ideallerini sorgulamaları lazım.
Bu devlet uğruna bugüne kadar çok can verildi, zaten çok fazla
sorunu olan bu devleti ve sistemi daha da bozmak, devlet içinde
devlet kurmaya kalkmak akılla izah edilemez. Bu devletin polisi,
askeri, medyası oluşturulmak istenen bu sistem içerisinde
çalıştırılamaz, bugün yapıldığı gibi. cemaatin hedefleri uğruna
hukuksuzluklar, komplo, şantaj ve iftira yöntemleri ile çalıştırılırsa
da gelecekte bu ülke herkes için adeta bir cehenneme dönüşür.
Bugün "çeşitli konularda kusurları da bulunan bazı kişilere
iftira atıldı, haksız yere tutuklarıdılarsa ne olmuş," denemez. Bu
anlayış ve yöntem her gün artarak devam edecek. Kısa süre sonra
ticari şirket, ortaklık, ihale vs. işlere de bu anlayış ve yöntemlerle
yaklaşılmaya başlandığında ülkede her şey çok daha kötüye
gidecektir. Devletin polisinin, istihbaratının ve diğer kurumlarının
imkânları cemaatin talimatı ile istenmeyen, beğenilmeyen, rakip
şirket aleyhine kullanılırsa (ki çok yakında bu olacaktır, belki de
halihazırda uygulamaya konmuştur) bunu tespit etmek o kadar
kolay da olmayacağından tüm sis-
.....-.-...._......_...-............................................... 2. Bölüm: Cemaat
5512. Bolum: Cemaat
tem bir kaosa doğru sürüklenecektir. Bu yöne doğru gidildiğini
görmek için kahin olmaya gerek yok.
Cemaati Yönetenlere...
Size karşı olanların, sizlere haksızlık yapanların suçlarım ve
yanlışlarını bulup çıkarmanız, bunlarla ilgili olarak adli ve idari
mekanizmalar çerçevesinde tahkikat yaptırmanız tabii ki hakkınız.
Onların suçlarını ortaya çıkarıp kamuoyuna ve basına vermeniz de
hakkınız. Bu yanlışlarla yasalar çerçevesinde mücadele etmek de
elbette hakkınız. Fakat komplo kurmak, suç uydurmak, iftira
atmak, tuzağa düşürmek vicdana sığar mı? Bunları yapmıyoruz
diyemezsiniz. Birçok kişi hatta en güvenilir olanlar size bunları
yazdılar, anlattılar, kendi mensuplarınız alenen iftira edildiğini
söylüyorlar. Söylenenin on katı fazla şey olduğunu ben biliyorum,
sız benden de fazlasını biliyorsunuz. Ayrıca insanların yanlışı da olsa
onları gizlice dinleyip gizli kameraya kaydederek utandırmak, açığını
bulmak, hayatının tamamını değil, bir anını, tek bir cümlesini
çıkarıp ona saldırmak ne ölçüde insanlığa ve adalete sığar.
Bilinenler haricinde açığa, çıkmayan tehditle ve şantajla kimlere
neler yaptırıldı? Dahası ilerde kullanılmak üzere ne kadar şantaj
malzemesi, bant, kaset hazırlandı? Bu kadar kirli malzeme, taşıyanı,
eli değeni de kirletir.
Bugün iftira edilen ve lekelenen insanlar geçmişte size zarar
veren insanlar değildi, hatta onlar taraftarlarınızın haksız yere zarar
görmelerine mani oldular. Fakat o gün haksızlığa karşı korunan
kişiler şimdi kendileri haksızlık yapıyor. Sizin savaş dediğiniz
militarizme karşı savaştı, şimdi ise bu mücadele apayrı mecralara
kaymış durumda. Kusurları örtmede gece gibi ol diyen anlayış
nerede? Bu durumu sizlerden başkası durduramaz, aslında sizin de
durdurmayacağınızdan eminim. Ancak hiç olmazsa, son bir daha
düşünün, öbür tarafta bunun hesabım veremezsiniz. Bilerek ve
isteyerek hiç kimseye zülüm yapamazsınız,, yaparsanız sizin
5522. Bolum: Cemaat
ilkelerinize göre değil ama Allarım ilkelerine göre bu suçtur ve cezası
da vardır.
Bir âlim, "küfürle yönetim (inançsızların yönetimi) mümkün ama
zulümle (adaletsiz) yönetim mümkün değil," demişti. Her şeyi
bildiğinizden şüphem yok. Ben ve benim gibi olan pek çok kişi,
eskiden yetişen nesiller ve yapılan faaliyetlere bakarak ülkenin,
hatta bölgenin, Müslüman ülkelerin geleceği için çok önemli bir
hareket başlattığınıza inanıyordu. Fakat bugün aynı kişiler eğer bu
polislik anlayışına, gizli dinleme, iftira, delil uydurma faaliyetlerine
devam ederseniz ülkenin felaketi olacağınıza samimi olarak
inanıyorlar.
Ben cemaatin kendi mecrasında faaliyet yürütmesine karşı
değilim. Hatta bir yandan akla ve bilime, diğer yandan da inanç ve
manevi değerlere bağlı yeni bir nesil yetiştirmek adına yurtiçi ve
yurtdışında yapılan eğitim faaliyetlerini çok değerli buluyorum.
Bugünkü toplumsal yapımız içerisinde yalnızlaşarı insanlarımız
arasında yapılmaya çalışılan yardımlaşma, dayanışma faaliyetlerinin
çok önemli olduğunu, düşünüyor ve kültürel faaliyetler, kültürler ve
dinler arası diyalog için yaptıklarınızı destekliyorum. Hatta bu
faaliyetlerinizin artarak devamının çok önemli olduğuna inanıyorum.
Ancak casus polislik, iftira, hukuka müdahale, hâkimleri etkileme ve
şantaj faaliyetlerine karışmanız kabul edilemez; bu yöntemler devleti
yok eder, nizam intizam ve kural namına, her şeyi alt üst eder.
Bundan dolayı da bu uygulamalara kesinlikle karşı çıkılması
gerektiğine inanıyorum. Askeri, polisiye, casusluk faaliyetlerine
harcanan enerjinin diğer toplumsal dayanışma ve eğitim
faaliyetlerine harcanması gerekirdi.
Ergenekon, Balyoz vb. adlarla açıklanan soruşturmalara karşı
değilim. Bu ülkede demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile
uygulanmasını, özgürlüklerin başkalarının özgürlük sınırına kadar
sınırsızca kullanılmasını, devletin özgürlüklere sınır koymamasını
savunuyorum. Bu ülkenin geleceği açısından, ülkenin sosyal ve
siyasal olarak kalkınmadan ekonomik, teknik ve diğer açılardan
kalkınamayacağına inanıyorum. Sosyal olarak kalkınmanın da iki
5532. Bolum: Cemaat
temel aracının demokrasi ve özgürlük ortamının tesis edilmesi
olduğunu düşünüyorum. Demokrasi ve özgürlüklerin
sağlanmasında çok sorunlar olmakla birlikte bu konuda ülkenin
önünde duran en önemli sorunun ordunun batıdaki gibi kendi asıl
sahasına çekilmemesi ve her zaman demokratik hayata müdahaleyi
kendince haklı görmesi olduğu kanaatindeyim. Bundan dolayı da
Deniz Kuvvetleri Komutanının günlükleri, Jandarma Genel
Komutanlığının darbe planlan, Ergenekon, Balyoz gibi
soruşturmaların hukuka uygun olarak yapılmasının çok önemli
olduğuna inanıyorum.
Bugün bu tahkikatların, arka planda cemaatin talimatı ile
Emniyet İstihbarat Şubesindeki unsurları ve cemaate bağlı savcılar
desteği ve zorlaması ile yürütüldüğüne, yürütülürken hukuksuz
işlemlerin yapıldığına dair ciddi emareler vardır. Bu soruşturmaların
hukuka uygun şekilde yürütüldüğü müddetçe sonuna kadar gitmesi
gerektiği kanaatindeyim, hatta benim inancım ve samimiyetim
cemaatin bugünkü iddiasından daha fazladır. İlerde cemaat fikir
değiştirir ve askerlik peygamber ocağıdır, ordu kutsaldır derse bile
ben ülkedeki demokratik ortamın muhafazası için ordunun kendi
sınırları içerisinde kalması, toplumsal hayata hiçbir kayıt ve şatta
karışmaması gerektiğini, Genelkurmayın ayrıcalıklı makam
olmaktan çıkarılmasını, ordunun da diğer devlet kurumları hizasına
gelmesini savunurum. Ülkede bugüne kadar güven ve huzurun
olmamasında en büyük rolün ordunun her şeye müdahil olup toplumsal
ve siyasal hayatı doğrudan veya dolaylı olarak tanzim etmeye
kalkmasından kaynaklandığını ifade ederim.
Bugün Yaşananları Nasıl Yorumlaman?
Bugün ülkedeki mevcut durum "Dün rüzgar ekenler, bugün
fırtına biçer" sözünü ispatlıyor. Bu ülkede, özellikle de ordu içerisinde
inancını yaşamak isteyenlere haksız ve hukuksuz davramidı.
İnançları gereği aile fertleri başörtülü, İslamı kesimlerle
diyalogu var diye çok basit sebeplerden İnsanlar mesleklerinden
edildi, horlandı, aşağılandı. İşlerinden atılmaları yetmedi hayatlarını
5542. Bolum: Cemaat
idame ettirmek için başka işlerde, belediyelerde çalışmalarına,
serbest meslek icra etmelerine karşı çıkıldı, ordudan atılan ve bir işe
ihtiyaç duyan bu kişilere yardım edenler suçlandı. Okuduğu şiirden
dolayı siyasetçiler tutuklandı ve mahkum oldu. Meslekten atılma
kararlarının hukuki denetime tabi olmasına karşı çıkıldı, ortakları
veya yöneticilerinin dini hassasiyetleri nedeniyle çeşitli şirketlere
ambargo uygulandı, kredileri kesildi, devletten iş almalarına mani
olundu. Kimi özel şirketler üzerine devlet kurumları, polisler,
savcılar gönderildi, maliye özel denetimlere tâbi tuttu.
Bir dönem yapılan haksız ve hukuksuz uygulamaları saymakla
bitirmek mümkün değildir. Bazıları o gün yapılanları doğru
bulurken, bazıları geri adım atarken ben o gün de ya-pılanlann
yanlış olduğunu söyledim, bunlara karşı çıktım, bu yüzden
tutuklandım, ağır ceza tehdidi ile yargılandım. 28 Şubat döneminde
Deniz Kuvvetleri mahkemesindeki bir başka davada da yüzde yüz
mahkum olacağımı düşünmeme rağmen yine de doğruları
söylemekten çekinmedim. O gün mağdur olanlar, bugün hâkim
oldular. Bugün de onlar eskiden kendilerine yaşam hakkı tanımayan
çevreleri yaşatmamaya çalışıyorlar, aynı şekilde gerekirse hukuku
ihlal ederek, gerekirse sahte delillerle savaşta her şey mubahtır
anlayışı ile her türlü hileye başvurarak hedeflerine ulaşmaya
çalışıyorlar.
Yine ben bugün de yapılan yanlışlara karşı çıkıyorum. Yargı-
lananlar eskiden yanlış yapmış, hukuksuz davranmış olabilirler,
hatta cani bile olabilirler ama bu, onlara hukuksuz davranmayı
gerektirmez. Aynı şekilde davramlırsa onlardan farklı olunduğu iddia
edilebilir mi? Bu şekilde sadece zalimlerle mazlumlar yer
değiştirmiş olacak, üstelik kimin suçlu kimin masum olduğunu bu
toz bulutu içerisinde ayıklamak mümkün olmayacak.
Hukuksuz davranışlar asıl zararı mağdura değil, yapana, verir.
Nasıl bir vicdan, nasıl bir anlayış ya da ideal yanlışa, hukuksuzluğa
başvurmayı uygun görür? Mazlum, yapılanın haksız olduğunu bilir,
bu yüzden tesiri kalıcı olmaz ama haksızlık yapan ve hukuksuz
5552. Bolum: Cemaat
davranan bunu isteyerek yaptığı için vicdanen kirlenir ve sürekli
aynı yöntemlere başvurma alışkanlığı kazanır. Bu ülkede gücü eline
geçiren herkes devletin imkânlarını da kullanarak rakibine haksız,
hukuksuz saldırılar yapmaya kalkarsa, bu ülkede huzur ve güvenlik
olamaz. Saldıranlar suçluysa, bilmelerine rağmen ikbal uğruna bu
yanlışlığa, karşı koymayanlar iki kat suçludur.
Bu ülkede herkesin gönlünce yaşayacağı bir ortamı sağlamak
mecburiyetindeyiz, bunu ancak hukuk, demokrasi, özgürlük ve
insan hakları gibi değerlere sahip çıkarak sağlarız. Güçlü olanın
değil, hukukun hâkim olduğu bir sisteme ihtiyacımız var. Cemaatin
ya da militarizmin hukuku değil, evrensel hukukun uygulanması
gerekir. En kötü kanun bile keyfilikten çok daha iyidir, o açıdan
cemaatin uygulamalarının asla fayda getirmeyeceğine herkes
inanmalıdır. Herkesin hukuku kullanarak birbirine pusu kurduğu
bir ülke yaşanmaz olacaktır. Dolayısıyla militarist kesimler, kendi
ideolojilerine göre hukuku yorumlayanlar, Yargıtay ve Danıştay,
hâkim ve savcılar ile gizli kumpas kurup, kendi saray entrikaları
çerçevesinde hukuku kullanmak isteyenler aynı entrikanın
benzerinin kendilerine ve yandaşlarına uygulandığını görünce gerçek
hukuka her zaman ve herkesin ihtiyacı olduğunu öğrenmiş
olmalılar.
Ülkenin düzelmesi, huzur ve güven ortamının sağlanması
herkesin fedakâr davranmasıyla gerçekleşir. Herkes şahsi olarak
gerekli fedakârlığı yapmalı, hukuka saygılı olmalı, yanlışlıklara karşı
koymalı, yoksa bu gidişin geleceği hiç aydınlık değildir. Bu ülke çok
badireler atlattı, bu olayların benzerlerini çok yaşadık, bir şey olmaz
diyenlere yanıtım, daha önce bu türden tehlikelerin atlatılmasının
mevcut sorunların da kolayca atlatı-lacağı anlamına gelmediği
olacaktır.
Bütün Kurumlar ve Kişiler Kof mu?
Bu kitabın birinci bölümünde devlet kurumlarının kof olduğunu,
basit sorunları bile çözme yeteneğine sahip olmadığını
anlatmaya çalıştım. Bu bölümde ise bir cemaatin birkaç adamının
5562. Bolum: Cemaat
çalışması sonucu her şeyin yerle bir olduğunu, koca devletin içten
içe eridiğini, adalet ve güvenlik kurumlarının adaletsiz ve güvensiz
hale dönüştüğünü, bu durumun farkında olan devlet görevlilerinin
buna karşı durmadığını anlattım. Bir grup koca. bir devleti teslim
aidi. Devlet içten içe çatırdıyor, birileri yönetimi ele aldı ve kimse
devlet gücünü kullanan bu kişilere dur diyemiyor. Birkaç cemaat
imamı devlet yetkilerini gasp etti. Bu, nasıl bir devlet geleneğidir?
Kanunsuz Dinlemeler
Bu kadar hâkim ve savcının, hele il savcılarının sud .arı bahanelerle
dinlenmesi, Brgenekon örgütü iddiaları ile dinledik, adalet
müfettişleri istedi vs denerek öyle kolayca geçiştirilecek bir şey
değildir. Hiç kimse de bu konuyu böyle kabul etmemelidir. Aynı
şekilde emniyetin yönetici kadrolarının bakan ve genel müdürden
habersiz istihbar! amaçla dinlenmesi, sayısı belli olmayacak kadar
devlet, yöneticisi ve sivil şahısların kanunsuz şekilde isimsiz ve
başka adlarla dinlenmesi aslında, çok ciddi bir suçtur. En azından
suç işlemek için örgüt kurmak suçunu teşkil eder kı baskı, tehdit,
şantaj yöntemlerinin kullanıldığı da dikkate alındığında gerçek
manada bu işi gerçekleştiren polisler ve buna karar veren adalet
müfettişleri ile karara iğfal edilmeksizin bilinçli katkı sunan savcı ve
hâkimler hakkında ciddi davalar açılması gerekir. Bence böyle bir
dava açılırsa da. hepsi mahkum olurlar AHİM'e itiraz da etseler bu
karar tasdik olur.
Bir dava açacak savcılık çıkarsa kanunsuz dinlemelerle ilgili
yeterinden fazla delil bulunacağına inanıyorum
Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar hâkim ve savcı sudan
sebeplerle bu şekilde dinlenemez, izlenemez, bu fiiller kabul
edilemez ve bunu yapanlar da hesabını mutlaka verir.
Hiç kimse bu olayları bazı müfettişler ve hâkimler yanlış karar
vermiş, münferit olaylar diyerek geçiştiremez, bunlar hukuki işlem
değil, cemaattin faaliyetleridir.
5572. Bolum: Cemaat
Hukuka aykırı olarak ne kadar kişinin dinlenip izlendiği tam
olarak bilinmemektedir. Aldığım duyumlara göre tahminlerin
ötesinde birkaç bin kişi bu şekilde dinlenmiştir. Hâlâ da bu
hukuksuzluk devam etmektedir.
Devleti Kim Yönetiyor?
Gördüğüm manzara korkunç; kadrolu devlet adamları devleti
yönetmiyor, Emniyet Genel Müdürü, hatta İçişleri Bakanı haklı
olduğunu bildiği bir kişiyi, doğruluğundan emin olduğu bir olayı ya
da davayı savunamıyor, güvendiği ve inandığı adamları tuzağa
düşürülüyor, hasiyetleri ile oynanıyor ama onlar bu kişilere sahip
çıkamıyor.
Kozanlı Ömer kod adlı Osman Hilmi Özdil mi yoksa Emniyet
Genel Müdürü, Daire Başkanları mı polis teşkilatını yönetiyor? Son
zamanlarda meydana gelen operasyon ve faaliyetleri Genel
Müdürlük yapmıyordu, bu durum daha vahimdi. O zaman bu
teşkilatı kim yönetiyor? İşte en büyük soru bu. Bundan daha
önemlisi de ortada görünen yöneticilerin bu duruma nasıl ve neden
müsaade ettiğiydi. Bu kamu gücünü kimler gasp etmiş kullanıyor,
gücün sahibi olması gerekenler ellerindeki gücün gaspına neden ses
çıkarmıyor, güçlerini geri almak için çabalamıyorlar? Bu nasıl bir
anlayış ve nasıl bir devlet adamlığı? Bu duruma bakıp da zihinsel ve
ruhsal dengeyi kaybetmemek mümkün değildi. Galiba kendi
taraflarının suçunu ve kusurunu görmeden sadece yanlış olduğu
öğretilen olaylara karşı mücadele etme, yani Simonlaşma. anlayışım
biz de yaşıyorduk ama farkında değildik. Kendimize göre mazeretler
üretiyorduk, sokaktaki hırsızı, gaspçıyı, polisin adını ve hüviyetini
kullananı yakalıyorduk ama tüm teşkilatın, hatta devlet
yöneticilerinin yetkilerini gasp eden kişilere karşı kılımız
kıpırdamıyordu.
Bu işe karşı çıktığımda bunun bedelinin ne demek olduğunu
biliyorum, kimsenin anlayamayacağı kadar ağır olacağının,
hayatımın zorlaşacağının, cehennemin bu dünyada tattırılmaya
kalkılacağının farkındayım. Bu daha önce bilinenlere benzemeyecek,
5582. Bolum: Cemaat
onu da biliyorum. Fakat bedeli ne olursa olsun buna karşı
çıkacağım, ikiyüzlü olmayacağım, yanlışı kim yapıyorsa yapsın
yanlıştır anlayışıyla tüm bu yapılanların karşısında duracağım.
Ne Yapılabilir?
Maalesef bu gruba karşı çıkmak çok kolay değil. Bir anlamda
Fethullah Hoca in n insafına kalınmıştır. Çok abartıyorsun, bir iki
cemaat mensubu kamudaki görevlerinden alınır ve sorun çok kolay
halledilir diye düşünenler, cemaati tanımadıklarından, cemaatin
elindeki bilgilerin mahiyetini bilmediklerin den ve en gizli yerlere
kadar sızmış cemaat mensuplarının neler yapacağını
anlayamadıklarından durumun ciddiyetini tahayyül edemiyorlar.
Bugün adları duyulan, cemaatin hedeflerine uygun hareket eden
kamudaki polis, hâkim ve diğer yöneticilerin aslında cemaat
açısından hiç önemli olmadığı, hepsinin bir anda değişmesinin
hiçbir şey ifade etmeyeceği, asıl gizli kalmış, en mahrem yerlere
sızmış hatta ters düşünce ve fikirde olduğu zannedilen cemaat
elemanlarının ne olacağı önemlidir. Şuan bu kişilerin zararlı
faaliyetlerinin önlenmesi için asgari düzeyde sonların yapılması
gerekir:
öncelikle istihbari dinlemeler ciddi olarak araştırılmalı, kişileri
tehdit ve şantaj amaçlı kanunsuz olarak dinleyenler tespit edilmeli.
Bunun için sahte isimle, kimliği bilindiği halde IMEI numarası ile
yapılan dinlemeler belirlenerek kimi takip etmek için yapıldığı ortaya
çıkarılmalı, böylece kimlere tuzak kurulduğu veya kurulmak
istendiği belirlenmelidir. Bu kontroller yapılır ve bu konu
araştırılırsa, dinleme karan almak için tanzim edilen sahte raporlar
ortaya çıkarılacaktır. Bugün tahminlerin üzerinde pervasızca
insanlar dinleniyor ve bu dinlemeler tamamen cemaatin kontrolünde
kullanılıyor.
Bir yandan bu zamana kadar kime tuzak kurulduğu, kimlerin
şantaja hedef olduğu, kimlere sahte ihbarlar ile leke atıldığı, iftira
edildiği anlaşılabilir. Böylece bugün başta Ergenekon, Balyoz,
Erzincan davası, vb. ile Emniyet Genel Müdür Yardımcıları
5592. Bolum: Cemaat
aleyhinde açılan şaibe altındaki benzeri bütün davalar ve delilleri
hem şaibeden arınarak ortaya çıkar, hem de uydurma olanlar
ayıklanır, doğru olanlar da netlik kazanır. Diğer yandan da
hukuksuz dinleme yapanlar, iftira atanlar, insanların özel
hayatlarına nüfuz edenler, gizli çekilen fotoğraf ve vidoları, telefon
konuşmalarını internette yayanlar ortaya çıkarılarak hesap
somlabilir.
Bu suretle başta Emniyet olmak üzere bazı kurumlara sızan
cemaat yapıları ve onların devlet imkânlarını, görevlerini kötüye
kullanması ortaya çıkarılabilir, sahte yazılan raporlar, tutanaklar ve
son mı kıları tespit edilebilir. Bunun için tüm özel yetkili mahkeme
hâkimlerinin verdiği önleme (istihbari) dinleme kararları, bu
konudaki TİB kayıtları ve İstihbarat merkezlerinde (polis jandarma
ve MİT) yasal olarak bu. konuda tutmak zorunda oldukları
tutanaklar birbirini teyit edecek şekilde kontrole tâbi tutulduktan
sonra haksız ve şantaj amaçlı dinlemelerin tespit edilmesi gerekir.
Sistemin bu kadar bozulması, başta cemaat ve hükümet dahil
kimseye fayda getirmeyecektir; güven ve ciddiyeti yok ederek sistemi
bozacaktır. Bozulan bir devlet sisteminden kimse fayda
ummamahdır.
Polis, Jandarma ve MİT teşkilatının vatandaşlara yönelik
dinleme işlemleri mutlaka denetlenmelidir, bir defaya mahsus
denetim değil, sürekli bir denetim mekanizması kurulmalıdır. Bugün
için adli dinlemelerde, dinleme sonucunda ya kişiler için dava
açılmakta ya da belli bir süre dinlendikleri fakat suç unsuru
bulunamadığı yönünde kişilere savcılıklarda tebligat yapılmaktadır.
Bu durum az da olsa bir güvencedir. Anı a önleme/istihbari
dinlemelerinde denetimin her kurumun müfettişlerince yürütüleceği
belirtilmiş ise de bugüne kadar hiç denetlenmediği gibi dinleme
yapan birimler her türlü hukuksuzluğa başvursa da bunları ortaya
çıkaracak hır mekanizma yoktur.
Özel yetkili mahkemelerin tüm hakim ve savcıları emsali hakim
ve savcılarla değiştirilmelidir, bu sağlanmadan cemaate muhalif olan
hiç kimsenin özgürlüğü ve hayatı güvencede olamaz. Uzun süreden
5602. Bolum: Cemaat
beri cemaat, sistemin hassasiyetini kullanıp son 5-6 yıl içerisinde
tavassutla her hâkim ve savcı kararnamesinde özel yetkili
mahkemelere belli oranda cemaate mensup hâkim ve savcıları
yerleştirmiştir. Bugün bu mahkemelerin savcı ve hakimleri her
olayda görüldüğü gibi hukuku hiçe sayarak insanların hürriyetini
tehdit ediyor. Bu mahkemelerin bazı üyeleri cemaat taraftarı iken
bazılarının da cemaatin dinleme ve izlemelerinde tespit edilen
görüntü ve ses kayıtları nedeniyle, yanı şantajla cemaate buyun
eğmek mecburiyetinde kalmış oldukları çokça iddia edilmektedir.
Ergenekon davasında hazırlanan 51 nolu CD'deki hâkim, savcı
ve üst düzey yöneticiler hakkındaki gizli görüntülerin kimileri
Ergenekoncular, (benim de dahil olduğum) kimileri ise cemaat
taraftarı polisler tarafından oluşturulmuş olduğunu iddia
etmektedir. Ortaya çıkarılan şantaj ve tehdit görüntüleri, içindeki
kişiler açısından değil, bu görüntüleri çekenler açısından
araştırılmalı ve failleri bulunmalı. Peki, bulunabilir mi? Eğer ciddi
araştırılır ve araştırmacılar desteklenirse, yapanlar kesin olarak
bulunur. Her iki iddia da (bence birincisi zaten iyice araştırıldı)
tarafsız ve her türlü imkânla desteklenmiş bir
araştırma grubu tarafından incelenirse, gerçek ortaya çıkarılacaktır.
Bunu, Emniyet İstihbarat Dairesinin imkanlarıyla kesin olarak
tespit etmek mümkündür. Fakat korkarım araştırma yaptırılmaz
veya yasak sağma kabilinde olur.
Özel yetkili mahkemelere son 6-7 yıl içinde atanan tüm savcı ve
yargıçlar hemen değiştirilmelidir, mevcut kadro ile adalet mümkün
değildir. Hatta olaylar çok tehlikeli boyutlara gitmekte olup, mağdur
edilmiş bazı kişilerin silaha sarılarak kendilerine haksızlık yaptığını
düşündükleri cemaat yanlısı kişilere yönelme ihtimali çok uzak
değildir, devletin vatandaşına iftira atması kabul edilemez. Bu
mahkemelerin verdiği kararlar ve Emniyet içerisindeki cemaat
yanlısı polislerin kullandığı dinleme ve izleme imkânları
denetlenmezse, ülkedeki 1 üm muhalifler, hatta şimdiden sonra özel
5612. Bolum: Cemaat
şirket ve holdingler için tehlike çok yakın hale gelmiştir. Bunun hoş
görülecek tarafı da kalmamıştır.
Adalet bakanlığında cemaat taraftarı olduğu herkesçe bilinen
Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı ve başta il savcılarım ve diğer savcı
ve hâkimleri hiçbir hukuki şüpheye dayanmadan dinlettiren cemaat
yanlısı müfettişler bu görevlerden uzaklaştırılmalıdır. İllerde bir
dinleme karan almak için onca delil, bilgi ve rapor bile yeterli kabul
edilmezken, hâkim ve savcıların neye dayanarak dinlendiğini
bilmeye hakkımız olsa gerek. Mesele hâkimlerin özel hayatlarından
öteye geçmiş, tüm kamuoyunu ilgilendirir hale gelmiştir.
Cemaatin istediği gibi karar vermeyen her hâkim ve savcı
aleyhinde oluşturulan kampanyalar utanç verici halde devam
etmektedir. Ergenekon davasına bakan İstanbul Özel Yetkili Ağır
Ceza Mahkemesi Başkanı Koksal Şengün hakkında basma servis
edilen dinleme tapeleri, bazı sanıkları tahliye etti diye hâkimin yıllar
önce gözaltına alınıp beraat ettiği bilgilerini bile basma sızdıran yapı
daha neler yapıyordur, kimleri tehdit ve şantajla neye mecbur
ediyordur?
Cemaat adına yapılan, Emniyet Genel Müdür Yardımcıları Emin
Aslan, Mustafa Gülcü, Celal Uzunkaya ve Sakarya Emniyet Müdürü
Faruk Unsal m haklarındaki davaların, Savcı Ci-haner ve
arkadaşları hakkındaki tahkikatların yapılış biçimleri tarafsız
savcılar tarafından tahkik edilmeli, bu olayda iftira eden polis, savcı
ve hâkimler yargılanmalı, kurdukları tuzakların, uydurulan delillerin
hesabını vermeleri sağlanmalıdır. Sonrasında ise özel yetkili
mahkemelerin bugünkü gibi bir yetki kullanmalarına hukuken mani
olunacak düzenlemeler yapılmalıdır. Erzincan savcısının
tutuklanması, İstanbul ve Ankara savcılarının dinlenmesi gibi
yetkilerin kullanılmasına müsaade edilmemelidir.
Karşı karşıya olduğumuz durum, hukuken yanlış yapılan birkaç
işlemden ibaret değildir ya da birkaç polisin hatası veya birkaç
hâkim ve savcının hukuku yanlış uygulaması veya taraflı davranışı
değildir. Olay bir örgütün, cemaatin devlet içerisindeki elemanları
vasıtasıyla yürüttüğü örgütsel bir faaliyettir, karşımızdaki kişiler
5622. Bolum: Cemaat
polis, hakim ve savcı değil, örgütün/cemaatin elemanlarıdır.
Devletin hukukunu değil, cemaatin talimatlarını yerine
getirmektedirler. İçinde bulunulan durum bu şekilde bilinip
algılanmaz ise hatalı değerlendirme yapılmış olur.
İstanbul, Ankara, Erzurum ve İzmir'deki bazı özel yetkili savcılar
ile bu iller dışındaki bazı polis birimleri arasında illegal bir ilişkinin
varlığı açıkça gözükmektedir. Özel yetkili savcılar tarafından bu iller
dışında gözaltına alman ya da aranan kişiler hakkında karar
çıkarmadan önce kimlik, iş ve ev adresleri gibi bilgilere ihtiyaç
vardır. Normalde bu bilgiler o illerin savcıları veya çok uygun olmasa
da Emniyet Müdürlükleri üzerinden resmi yazışma yoluyla temin
edilmesi gerekirken, bugüne kadar hiçbir yazışma yapılmamıştır. O
halde bu bilgiler nasıl temin edilmiştir?
Devletin terör ve illegal örgütlerle mücadele etmek için kurduğu
(zamanında kuruluşunda benim de bulunduğum) eiektronik sistem
ve yöntemler sıradan vatandaşlara karşı kullanılamaz. Eğer bugün
olduğu gibi kullanılırsa, bu insanların özel hayatı diye bir şey
kalmaz, bunların Önünde kimsenin saklanma ve kurtulma imkânı
olamaz, buna asla müsaade edilmemelidir. Bu duruma bir an önce
mani olunmalıdır.
Yasalarımız ancak belli ağır suçlarda kamunun menfaatini
korumak için dinleme, izleme gibi özel bilgi toplama yöntemlerini
öngörmüş, diğer kişisel suçlarda bu yöntemlerin kullanılmasını
yasaklamıştır. Dolayısıyla en ağır suçları işleyen ve denetimden
kurtulmak için çok özel yöntemler kullanan teröristlere karşı
devletin kullandığı en sofistike yöntem ve usulle -rin sıradan
insanları takip ve izleme için kullanılması ve elde edilen bilgilerin el
altından internet sitelerine, basına sızdırılması, insanların özel
hayatlarının en ince noktalarına kadar girilmesi hukuka aykırıdır.
Demokrasilerde objektif ve tarafsız olmayan kaynaklarca belli
amaçlar doğrultusunda kamuoyunun yönlendirilmesi için
çalışılması, bu amaçla yalan haberlerin yayılması, kitlelerin
psikolojik harekâta tâbi tutulması ve hatta bunun devlet tarafından
yapılması bile kabul edilmezken bugün ülkemizde cemaat tarafından
5632. Bolum: Cemaat
kendi ideolojileri istikametinde halkın olaylar ve kişiler konusunda
yanlış kanaat sahibi olmasına, halkın kendi kurum ve yöneticileri
hakkında kara propagandaya maruz kalmasına devlet müsaade
etmemelidir.
Basma el altından sızdırılan bilgilerle ve fısıltı halinde yayılan
dedikodularla bir kamuoyu oluşmaktadır. Cemaatin dört koldan
başlattığı propaganda karşısında hedef olan hâkim, savcı, polis
müdürü, muvazzaf veya emekli askerlerin tek tek kendilerini
koruma ve savunma imkânları yoktur. Devlet bu kişileri korumalı,
kendilerini savunmaları için imkân vermelidir. Kamu görevlilerinin
basma açıklama yapması hukuken yasaktır ama cemaatin hedefi
olan kişiler hakkında her türlü olumsuz haberin yayılmasına mani
olacak bir mekanizma bulunmamakta veya 657 sayılı kanundaki
memurları koruyan hususlar çalıştırılamamaktadır .
Aslında basına el altından özellikle belli polisler tarafından bilgi
sızdırıldığı herkesçe bilinen bir husustur ama bunu önlemeye
yönelik işlem yapılmamaktadır.
Bugün bu olaylara mani olma makamında, olmasına rağmen
yeterince ınüdahil olmayanlar şunu bilmelidirler kı kendileri
hakkında da şuan cemaat tarafından arşivlenen bilgiler bir gün aynı
şekilde basına servis edilecektir.
Ankara Emniyet Müdürünün Tutuklanması
Bu kitabın baskı hazırlıklarının sürdüğü sırada Ankara Emniyet
Müdürü Orhan Özdemır hakkında Ankara Özel Yetkili Savcılığın
soruşturma açtığı ve özdemir'in bilahare tutuklandığı haberleri
basında yer aldı. Kitabı bitirirken son olarak bu olaya değinmek
istiyorum.
Olayın ne olduğu ve teferruatı konusunda bilgi sahibi değilim,
ama bir yıldır Orhan Özdemir'e karşı cemaatin bir tertip içinde
olduğunu, onun en olumsuz hal ve durumlarda fotoğraflarının
çekilerek yaptığı harcama ve işlemlerin araştırılıp hakkında olumsuz
manada kullanılacak materyal hazırlanmaya çalışıldığım emniyet
teşkilatı içerisinde herkes bilmektedir. Ayrıca Orhan'ın astlarmca
5642. Bolum: Cemaat
veya onların işbirliği ile daire başkanlığınca uzun süredir
dinlendiğinden de eminim, Orhan'ın cemaate olumlu bakmadığı,
onun Ankara'ya atanmasında Mustafa Gülcü'nün rolü olduğu gibi
konuları herkes bilmektedir.
Bir süre önce Orhan'ın çok lüks makam yaptırdığı, bu kadar da
olmaz türünden fısıltıların yayılmaya çalışıldığı duyuluyordu. Orhan
bazı yardımcıları ve şube müdürlerinin kendisi hakkında olumsuz
çalışmalar yürüttüğünü biliyordu. Onları değiştirmek için ne kadar
girişimde bulunduysa da başarılı olamadığını, hatta, hükümetten
etkin kişilerden bu kişileri görevden alamayacağı yönünde
uyarıldığını duymuştum.
2. Bolum Cemaat
Bununla birlikte daha önce hep cemaat operasyonu olarak
değerlendirdiğim olay ve soruşturmalarda rol alan kişilerin yine bu
davada da rol alması acaba tesadüf müdür?
Orhan hakkında iddianame hazırlayan Ankara Özel Yetkili
bavcısı önce Emin Aslan hakkında da soruşturma
yapan özel yetkili savcıdır, bu davanın usule uygun olarak
yürütülmediğinden daha önce bahsetmiştim. Aynı şekilde Orhan'ı
tutuklayan hâkim de kozmik odada arama yapan, son zamanlarda
istihbarat birimlerince özel korunan hâkimdir.
Orhan'ın tutuklanmasından kısa süre önce görevinden aldığı
şube müdürü Z.G.'niıı adı önceki sayfalarda sunduğum cemaate ait
çok önemli belgede Ömer kod adlı cemaat imamının ABD
havaalanında yakalanması olayında üzerinden çıkan notlarda
geçmesi, hem kendisinin hem de (adliye mensubu olan) eşinin
telefon bilgilerinin bulunması tesadüf müdür?
Biz emniyet yöneticileri hepimiz birbirimizi tanırız, kinim ne
yaptığı ne yapabileceğini üç aşağı beş yukarı biliriz. Orhan Özde-mir
suçlandığı olayların faili olamaz, zaten tahkikatın başlaması ile
basma el altından bilgi sızdırılması, Orhan'ın gizli sicil dosyasındaki
bilgilerin basma servis edilmesi de bunu doğruluyor. Biz emniyet
teşkilatı yöneticileri olarak bunun bir cemaat operasyonu olduğunu,
5652. Bolum: Cemaat
olayı cemaate yakın veya cemaat mensuplarının dolaylı etkilediği
kişilerin buralara taşıdığına inanıyoruz.
Olay hakkındaki genel kanaat şudur: Cemaat kendilerine engel
gördüğü bir kişiyi daha bertaraf etmiştir.
Kitabın ikinci bölümü boyunca ortaya koyduğum, bilgi, belge ve
değerlendirmeler ışığında son söz olarak şunu ifade etmek istiyorum.
Burada yazılmayan cemaatin yönetici imamları hakkındaki gizli
bilgileri Ankara ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılarına ve bazı
başka makamlara yazılı şikâyet/ihbar dilekçesi olarak vereceğim.
Herhangi bir tahkikat yapılabileceğine ihtimal vermiyorum zira böyle
bir durumda Polis, Jandarma ve MİT içerisindeki örgütlü yapı
anında haber alacak, soruşturmaya mani olacaktır. Zaten savcılar
da yapacakları her işlemin engelleneceği, hatta araştırma için
yazdıkları yazının muhatabı olacak bazı görevlilerin aslında cemaat
mensubu olduğu kaygısını taşıyacaklardır. Tıpkı bu kitabı
yazmaktaki amacımda olduğu gibi dilekçe vermekte ısrar etmemin
sebebi, ülkeme karşı sorumluluğumu yerine getirmiş olma
duygusundan başka bir şey değildir.

DİZİN
12 Eylül, 12, 81, 85, 107,
154,293, 346, 354 2004 yılı
bütçe görüşmeleri,
235
28 Şubat süreci, 231, 335, 354,
403, 407, 414, 421,
32. gün, 231, 421
A
AB, 155, 156, 217, 297, 369
374, 38E 387 Abanoz, Kazım,
99 ABD, 155, 214, 231, 254,
308, 371, 374, 389, 421,
557, 561, 587 Acilciler, 63-
66, 69 Ağar, Mehmet, 147, 160,
407 Ağaşe, Çetin, 208 Ak,
Osman, 421 AKP. 309, 376,
420, 422,
465, 512 Aksu, Abciülkadir,
376, 406 Aksu, Murat, 417
5662. Bolum: Cemaat
Akşener, Meral, 411
aktifhaher, 560, 565 Aktüel,
340 Aktütün baskım, 371
Akyürek, Ramazan, 430
Ala, Efkan, 501 Alman
İstihbaratı, 103 Almanya, 15,
99-104, 120,
144, 155, 211-213, 240,
258, 273, 285, 444, 467,
474, 507, 539, 561 Altın
Kaçakçılığı, 83-89 Ana Komuta
Kontrol Merkezi,
414, 543 Ardalı, Hamdi, 120
Asker, 58, 91, 131, 146, 174,
193, 325, 344, 348, 356,
371, 423, 433, 505, 513,
533, 543-551 Aslan,
Alparslan, 433, 507 Aslan,
Emin, 113, 119, 162,
215, 254, 271, 406, 435-
449, 463, 479, 523, 557,
584,587 Aşkın, Yücel, 527,
528 Atalay, Beşir, 486 Aydemir,
Cengiz, 416 Aydın, Mustafa,
320, 474,
500
Aydın, Vedat, 194, 195
Aydırıer, Ekrem, 517 Aydınlık,
51, 52, 199, 204,
341-344, 577 Ayışığı Darbe
Planı, 554 Aytek, Atilla, 147
B
Balta, Behzat, 552 Balyoz
soruşturması, 530,
544,545, 551-553, 574,
575, 581 Balyoz Darbe Planı,
55-552 Barzani, Mesut, 157-
160,
371, 375, 520, 535 Başaran,
Vicdan, 538 Başbakanlık örtülü
ödeneği,
236,559 Batı Almanya, 103
Batı Çalışma Grubu, 231,
410
Bayramoğlu, Ali, 419 Bedük,
Saffet Ankan, 147 Beki, Akif,
420 Berk, Mehmet, 44 1. 449,
4 52. 457, 476-479, 523
Berk, Saldı ray, 508 Berke
Barajı, 244 Bilgi İşlem Daire
Başkanlığı,
300
Bindal, Hasan, 535, 536 Bir,
Çevik, 410, 411 Birinci MİT
Raporu, 147, 1.43 Bitlis, Eşref,
341-343 Bulgaristan, 270, 277,
290,
378-383, 439, 444,461,
550,552 Büyükamt, Yaşar,
425, 529
C"Ç
Cehdioğiu, Gaffur Cem, 448
Cengiz, Aykut, 486
Cerrah, Celalettin, 429, 430
CHP, 46, 50, 305, 316 Cihaner,
İlhan, 508-511, 519 Cingöz,
Temel, 538 Cumhuriyet, 540
Çağdaş Eğitim Vakfı, 567
Çakıcı. Alaaddin, 265-267, 422
Çalışkan, İsmail, 271, 422, 423
5672. Bolum: Cemaat
Çatlı, Abdullah, 339, 530.
536,537 ÇEAŞ, 242-247, 253
Çelebi, Suat, 411,414 Çelik,
Ömer, 420 Çetin kay a. Nuh,
4.13 Çiçek, Dursun, 519 Çiller,
Tansu, 244, 411 Çolakkadı,
Turan, 436
D
Danıştay, 39, 46, 309, 413,
433, 504-508, 532, 539,
561, 577 Demir, Namık, 365,
500 Demirağ. Kartal, 507
Demiral, Şentürk, 316-319,
408, 409 Demirbaş, D., 162,
430, 471 Demirel, Süleyman,
46, 153,
245, 380, 41 1, 507
Demokratik Açılım, 36, 369-
378
Deniz Baykai'a yönelik kaset
olayı, 560, 566
Deniz, Mustafa, 199-206 DevSol,
7, 36, 119, 120,
.152, 163, 170-185, 1.98,
222, 428, 515, 532-539 DevYol,
35, 36 DGM, 174, 266,
413, 414,
486, 567 Dink, Hrant, 429,
431, 532,
540
Diyarbakır Cezaevi, 131-133,
145
Diyarbakır Emniyet İstihbarat
Şube Müdürlüğü, 97
Diyarbakır Emniyet
Müdürlüğü, 142 Doğan, Arif,
19 1 Doğan, Çetin, 553 Doğan,
Mazlum, 146 Doğan, Yalçın,
539 Doğu Almanya, 103 Doğuş
Faktoring, 507, 508 Dr.
Moro'nun Adası, 14 DTP, 374
Ecevit, Bülent, 9, 46, 365
Edirne Belediye Sarayı
İhalesi, 308 Edirne
Belediyesindeki
Yolsuzluklar, 302 Ehliyet
Yolsuzluğu, 81 EMASYA Planı,
409, 547-550 Emniyet Genel
Müdürlüğü,
109, 111, 118, 142, 187,
200, 205, 232-235, 292, 300,
316, 318, 325, 405-409, 422,
437, 453, 459-473, 485-502,
538, 542, 557
Emniyet Genel Müdürlüğü
İstihbarat Daire Başkanlığı,
109, 111, 405 Erbakan,
Necmettin, 411 Erbanştıran,
İrfan, 467-471 Ergen e kon,
1.86, 335-346,
433, 473, 487, 501-507,
515, 524, 530-543, 553,
560, 561, 565, 568, 574,
578, 581-583
"Ergenekon ün
Reorganizasyonu" adlî
belge, 339, 341 Ergenekon
Operasyonu, 473 Ergenekon
Örgütü, 473, 487,
5682. Bolum: Cemaat
505, 531-533, 538-543, 578
Ergin, Sadullah, 492 Erkan,
Ünal, 406, 465 Ersever, Cem,
1.86, 188, 208,
209
Er söz, Levent, 553 Eruygur,
Şener, 554 Erzincan Olayı, 508,
509, 521 Esener, Ali, 553
Eymür, Mehmet, 147, 202, 207
FBI, 254-255, 557, 558 Fuat,
Ali, 429, 432
G
Genç , Fatih, 468, 469 Genç
Parti, 247, 251, 253 Gençoğlu,
Recep, 508, 509,
512,516 Genelkurmay
Başkanlığı, 97,
122, 197, 207, 211, 217,
228-234, 337, 343, 375,
409-413, 529 Genelkurmay
İstihbarat
Başkanlığı, 217, 343 Gezer,
Selim, 269, 443, 444,
448
Gezgin, Yusuf, 566 Gökçimen,
Alı, 406, 465 Gülcü, Mustafa,
465-468,
473, 474, 479, 486, 584,
586
Gülen, Fethullah, 401, 414,
466,511, 513,519, 551 Güler,
Ahmet İlhan, 427 Gümrük, 20,
73, 154, 198,
203, 253, 277, 282-302,
327,329,535, 552 Gümrük
Müsteşarlığı, 253,
297, 301 Gümrükçüoğlu,
İbrahim ,
507
Güney, Tuncay, 338, 339. 340,
341, 534
Güneydoğu, 3, 36, 84, 93, 104.
109. 125, 130, 142, 155, 1
86, 196, 225, 230, 323-325,
353, 369-379, 520
Güngör ,Salih, 119, 120,
162,239 Güven, Paşa, 536,
537 Güvendiren, Tanju, 413
H
Haberlime, 565 Habervaktim,
565 Hatay Emniyeti, 144 Hatay
İstihbarat Şubesi, 144 Hayal
,Coşkun, 418, 419 Hayal,
Yasin, 431 HEP, 193- 196, 203
Hersanlıoğlu, Alparslan, 475
Hizbullah, 515, 532-534,
538,539 HSYK, 264, 268 HTS
Raporları, 432, 498, 539
Hüseyin, Saddam, 157
I-İ
Irak, 73-78, 87, 157-160,
191,214, 372, 520, 535 Irak
Komünist Partisi, 159 Işık,
Hüseyin Rıza, 443 Işık, Rıza,
41, 462 İhsan, Ali, 552
İhvancılar, 72
İmar Bankası, 238, 24 1, 245-
5692. Bolum: Cemaat
249,260 İran, 157, 213-215,
274-276,
371, 392, 550 İrtica İle
Mücadele Eylem
Planı, 519 İsmailağa cemaati.
510, 512
İstanbul İstihbarat Şube
Müdürlüğü, 111, 491
İstihbarat ve Terörle Mücadele
Şubesi, 121, 175
İstihbarata Karşı Koyma (İKK),
427
İşçi Partisi, 62, 342
J
Jandarma, 41, 49, 58, 61, 106-
110, 115, 1.22, 159, 188-
211, 218-235, 321, 324,
339, 408, 412, 420, 482,
498, 508-516, 536-554, 569,
575, 581, 587
Jandarma Genel
Komutanlığı, 198-209, 233,
235, 412, 498, 553, 575
JİTEM, 186-209, 339-341, 412
K-L
Kaçak Çay Operasyonu, 326
Kaçakçılık Daire Başkanlığı,
142, 147, 268, 274, 318, 447
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla
Mücadele, 237, 415
Kadayıfçıoğlu, Veysel, 4 17, 418
Kahraman, Ahmet, 412 Kalemli
,Mustafa, 406 Î^-3.U ^ - H.XTİ3. jI
IstJ.j,ly 5 2 y ^35v3 Kanal 6,
240
Kanal 7, 420
Kanat, Habip, 436-464
Kanunsuz Dinlemeler, 492,
496, 500, 578, 579 Kapıkule
Tahkikatı, 277 Karabulut,
Münevver, 469 Karadayı, İsmail
Hakkı, 411 Karaduman,
Necmettin, 28,
Kara taş. Dursun, 7, 120, 172,
182, 185, 535-537
Kayacan, Kemal, 174, 533
Kayseri Uyuşturucu
Operasyonu, 268
KDP, 110-1 17, 122, 520 |3çz j
2r ^f" 2t S! ^1 j »2 \^ ^3
Kidir, Meral, 534, 535
Kın, Alı, 462
Kısa kürek, Necip Fazıl, 368
Kocadağ, Hüseyin, 194, 195
KOM Dairesi Başkanlığı, 216,
237, 260, 263, 271, 277, 301,
305, 309, 316, 320, 415-422,
433- 459, 466-470, 475-480.
507, 509, 538-540, 554, 563,
575
Komplo Teorileri, 79, 163,
389,466, 474 Kozakçıoğlu,
Hayri, 1 27, 142,
147,227
Koksal, Bülent, 453 Koksal,
Oğuz Kağan, 488 Kurşun,
Mesut, 412
5702. Bolum: Cemaat
Kuzey Irak, 157-160, 191,
203, 217, 233, 371, 375,
520,535 Küçük, Veli, 338-342,
534, 553
Kürt. Sorunu, 367, 369, 373
Lawrence, T. E., 390
M-N
Mafya, 11, 53-60, 119, 237,
241, 265, 408, 413, 417-
421, 427, 464, 528, 539
Malatya'daki Zirve Yayınevi
katliamı, 532, 541 Malbeleği,
Cengiz, 444, 453 Maltepe
Dershaneleri, 559 Meclis
Susurluk Araştırına
Komisyonu, 186 Menzir,
Necdet, 127, 152,
161, 183, 227, 402 Meriç,
Tuncer, 406 Metel, Alı Balkan,
198, 203-
205, 535 Mızrak, Musa, 105,
106, 107 Milliyet, 228, 231,
440, 445,
523
Miroğlu, Nusret, 285
MİT, 74, 122, 147-162, 174,
202,207, 223,248,265-267,
286, 325, 337, 364, 412,
433-435, 482, 498, 509, 518,
534, 541, 549, 557, 564, 569,
581, 587
Namal, Hüseyin, 480
Neşter 2 Operasyonu, 263 O - Ö
Öğuztan, Ümit, 339, 340 O
HAL, 1.27, 137, .142, 191,
204, 216, 226-228 Okyay,
Turgut, 414 Olağanüstü Hal,
bkz. OHAL Olgun, O., 471
Orakoğlu,Bülent, 407-412,
421,538 Ordu, 341-344, 357,
369,
407-414, 508-520, 551 -
555, 564-569, 575 Osmanlı,
349, 390, 399 Oyak Güvenlik,
506 Ozansoy, Alı, 186, 187,
199,
203,206 Öcalan, Abdullah,
15, 94, 99,
137, 147, 150, 155. 369-
377, 414, 535, 536 Özal,
Ahmet, 240 Özal, Turgut, 85,
88, 89, 559 Özalp, Hüseyin,
313, 466,
500, 557 Özdemir, Orhan,
586, 587 Özdü, Osman Hilmi,
557, 579 Özel Harekât birliği,
107,
.125, 1.36, 207, 228, 232,
234, 407, 536 Özkaya,
Erosları. 265-267 Özkök, Hilmi,
215
P
Pek, Ahmet, 419, 436, 437,
440, 445, 459, 466 Perinçek,
Doğu, 338-344
Peşmerge, 158
Pir, Kemal, 146
PKK, 3, 12-15, 61, 77-79,
93 146. 155, 172. 186-235,
325, 352-357, 369-378,
5712. Bolum: Cemaat
428,528-539, 550 Polis
Akademisi, 34, 36, 61,
399,404 Polis Koleji, 26, 34,
398 Polis Teşkilatı, 29, 37, 71,
218, 221, 255, 281, 295,
324, 462, 525, 579
Poyrazoğlu, Hüseyin, 487
Psikolojik Harekât, 333-337,
352, 372, 409, 550, 585
E
Rahip San tor o Cinayeti, 541
Recepa. Blogspot, 565
Roothaber, 565 Rusya, 89, 156,
371, 385, 389
S-ş
Sabah, 423
Sabancı Suikastı, 540
Sadık, Kemal, 198, 199, 208,
205, 207 Sakarya Tahkikatı,
474 Samanyolu Koleji, 402,
403,
559
Samast, Ogün, 540, 541 Saral,
Cevdet, 421 Sarıkız Darbe
Planı, 554 Sarmusak Olayı, 410
Sason Operasyonu, 1 86
Savaş, Kutlu, 414
Sayın, Hulusi, 127, 227, 533
Sayın, Ümit, 524
Sedefçi, Hamdi, 302, 303,
305,306,309 Selçuk, İbrahim,
416 Serxwebun, 536 Sevigen,
Mehmet, 305, 316 Sıkıyönetim,
58, 61, 67, 74,
81-103, 114, 136, 142,
186-1.88, 225, 325, 369,
408
Sıkıyönetim Komutanlığı, 61,
91, 97, 186, 187, 226
Silahlı Kuvvetler, 236, 337, 341,
364, 407, 412
Simon, 10, 13, 15, 18, 354, 526
Siyasi Şube, 52, 105, 360
Sonsayfa,, 565
Soylu, Seyhan, 340
Star Tv, 240, 242
Strateji, 123, 339, 340, 341
Su Davası, 309
Suriye, 72-79, 91, 1 10, i 18
117, 155, 160, 182, 187, 200,
204, 207, 329, 371, 535, 550
Susurluk, 18, 186, 217- 229,
266, 335, 343, 403-412, 436,
486, 528, 530, 537, 553, 570
Susurluk Soruşturması, 486
Şahinalp, Ahmet, 555, 556
Şanaî ,Osman, 515-517
Şemdinli Davası, 158, 186,
423, 527, 528, 530 Şemdinli
İddianamesi, 527,
528
Şen, Hakkı Süha, 265 Şener ,
Nedim, 440 Şengün, Koksal,
583 Şeyh Salih Kurter, 433,
506 Şimşek, Fethi, 492
T
Talabani, Celal, 156-160,
371, 375, 535 Tantan,
Saadettin, 238 Tekin, Muzaffer,
505-508,
5722. Bolum: Cemaat
539
Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığı, 492 Telsim, 250,
253. 257, 259,
261
Termal Kamera, 1 55, 225-231
Termikel, 310- 316
Terör, 3, 9, 35, 57-62, 79-89,
96, 101, 122, 129, 142, 145,
152, 161-164, 174, 187-192,
212-223, 240, 330-332, 346,
357-369, 377, 388, 392, 473,
500, 515,528,531, 550, 584
Terörle Mücadele Şubesi, 51,
65, 137, 183, 186
THKP-C, 65
TİB, 490, 492, 495, 499, 541,
547,581 TİKKO, 104-109,
131, 152,
172,177 TMSF, 239, 253,
260, 262,
424
Trabzon, 29, 242, 329, 431
Tuğtekin, Cemil, 587 Tuncel,
Erhan, 431 Turgut Özal
Derneği, 559 Türkbank Olayı,
422 Türkmen, Levent, 544, 568
u-ü
Uçar, Halil, 292, 301
Uluslararası Sivil Toplum
Kuruluşlarını Destekleme
Derneği, 559 UYAP, 449, 458
Uzan Olayı, 238-263 Uzan,
Cem, 240. 251, 255,
261
Uzan, Kemal, 245, 247, 251,
262
Uzun, Sabri, 284, 301, 421,
425-428, 500, 557 Uzunkaya,
Celal, 465-468,
472, 479, 486, 584 Ünlütürk,
Memduh, 533 Unsal, Faruk,
474, 477, 479.
523, 584
V-Y
Velioğlu, Hüseyin, 538 Yağan,
Bedri, 182, 183, 185 Yalçın,
Metin Yavuz. 544, 568
Yalçın. Soner, 199, 200, 204
Yargıtay, 253, 264-268, 292,
412, 504, 513, 560, 577 Yaz,
Alper, 417 Yedig, Serhan, 340
Yeşil, 202-207, 413 Yıldıran,
Oktay, 145, 146 Yıldırım,
Erdoğan, 517 Yıldırım,
Mahmut, bkz. Yeşil Yılmaz,
Ertuğrul, 507, 539 Yılmaz,
Mesut, 339, 422, 423 Yiğit,
Korkmaz, 422
Yunanistan, 79, 116, 155, 266,
286, 378-383, 550,
Yüksel, Nuh Mete, 560, 567,
568
Z
Zana, Leyla, 374 Zirve Yayınevi
Katliamı, 532, 541
Zola. Emile. 463

573